![]() |
--->: BİR DEMET ŞİİR...
şöyle bir baktım da uzun zamandır başlığa yazı yazmadığımı farkettim, bundan sonra sitede daha aktif olurum umarım :) neyse bir şiir arası verelim;
Beni Bir Kere Vurdular Beni bir kere vurdular Soğuktu, çıkmaz sokaktı, Tedirgindi sokak lambaları. Yalnızdım, gözlüklerim sende kalmıştı. Siyasi yazmıyordu kimliğimde daha. Beni bir kere vurdular, Cam kırığı gibi dağıldım, paramparça Eylülü tanımıştım yeni, Kara gözlü kızım benim Eylülüm. Beni bir kere vurdular, Sana açık kaldı kollarım, Yakamdan söküp aldılar gülü, Ceketimde parmak izleri. Gözlerim gökyüzünde çakılıydı. Ceplerimde yıldız tozları... Beni bir kere vurdular, Hiç ağlamadım Dört kişiydi, karanlıktı, yağmurdu. Kırmızı çamurdu pantolonuma sıçrayan. Hazırlıklıydım. Ne varsa sana ait dünde bırakmıştım. Beni bir kere vurdular, Soğuktu, çıkmaz sokaktı, Kollarım sana açık kaldı. Sen bahara açık... Beni bir kere vurdular, Yedi adım kalmıştı istasyona, Başımı tren camlarına vurup, Eylülü getirecektim gözlerime. Son istasyonda inip, Dört adımda sana koşacaktım, İnan bu suç benim değil... Beni bir kere vurdular, yalnızdım... Orhan Karahan |
--->: BİR DEMET ŞİİR...
[B]güzel şiirler ellerine sağlık..[/B]
|
35 YAŞ ŞİİRİ
[COLOR="DarkRed"][FONT="Trebuchet MS"][B]35 YAŞ ŞİİRİ
Yaş otuz beş yolun yarısı eder. Dante gibi ortasındayız ömrün. Delikanlı çağımızdaki cevher, Yalvarmak, yakarmak nafile bugün, Gözünün yaşına bakmadan gider. Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var Benim mi Allah'ım bu çizgili yüz Ya gözler altındaki mor halkalar Neden öyle düşman görünürsünüz, Yıllar yılı dost bildiğim aynalar Zamanla nasıl değişiyor insan! Hangi resmime baksam ben değilim. Nerde o günler, o şevk, o heyecan Bu güler yüzlü adam ben değilim; Yalandır kaygısız olduğum yalan. Hayâl meyâl şeylerden ilk aşkımız; Hatırası bile yabancı gelir. Hayata beraber başladığımız Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir, Gittikçe artıyor yalnızlığımız. Gökyüzünün başka rengi de varmış! Geç fark ettim taşın sert olduğunu. Su insanı boğar, ateş yakarmış! Her doğan günün bir dert olduğunu, İnsan bu yaşa gelince anlarmış. Ayva sarı nar kırmızı sonbahar! Her yıl biraz daha benimsediğim. Ne dönüp duruyor havada kuşlar Nerden çıktı bu cenaze Ölen kim Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar. Neylersin ölüm herkesin başında, Uyudun uyanamadın olacak. Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında Bir namazlık saltanatın olacak, Taht misâli o musalla taşında. CAHİT SITKI TARANCI [/B][/FONT][/COLOR] |
--->: BİR DEMET ŞİİR...
SAYIN ORHAN ABİ MÜKEMMEL OLMUŞ ABİ SENİ DESTEKLİYORUZ ŞİİRLERİNE DEVAMINI BEKLİYORUZ
|
--->: BİR DEMET ŞİİR...
bana kızıyorlar.gönül istediki kızmasınlar ve 3-4 şiir yazayım...
|
--->: BİR DEMET ŞİİR...
[B][FONT="Comic Sans MS"][COLOR="Red"]Hoşcakal Yarın ”
İki serçe gelip kondu, tel örgünün öte yanına Benim dışarı çıkmam, onların içeri girmesi yasak... Yayan yapıldak düşmüşüm yollara Dayamışım hançeri fakirliğin bağrına... Göçer derler bize, göçer... Yerimiz yurdumuz, Evimiz barkımız, Ve babamız yoktu... İçerdeymiş o da en içerilerde. Hala yayla kokusu var annemin avuçlarında Yürürken Kızılırmak kıyılarında yani göçerken Yasak türküler okurduk gecenin ıssızlığına doğru... Kamyonlar gelir geçerdi Korkardım kamyon sesinden Çocuktum daha sarılırdım anneme... Gündüzleri uyurduk. Sorardım anneme güneş nasıl bir şey Yol uzun yürüyelim derdi yol uzun... Yine eskisi gibi gündüzleri uyuyor, Geceleri yürüyorum... Kızılırmak kıyılarında değilim belki, Memleketimde değilim. Ama yürüyorum kesik voltalarda... İki serçe gelip kondu. Tel örgünün öte yanına, Benim dışarı çıkmam, Onların içeri girmesi yasak... Artık göçer değilim. Yerim var yurdum var... Ranzam, sigaram ve umutlarım var... Camlarda siyah beyaz bir film “Hoşcakal yarın”... Orhan Karahan Adamsızlık Zamansız bir eylüldü, Ellerimizi ayıran zamandan. Sen miydin o Gökyüzünü yırtarak gözlerime tırmanan! Yoksa yalnızlığım mı? Deniz tozu kaçmış gözüme, İflah olmam gayrı. Adam da... Afrika Gülü Biliyor musun? Şu ayağına değen yıldız var ya Az önce düştü elimden, Solan bu gül. Aslında ömrümün coğrafyasında, İlkokul sevinçli bir çocuğun, Afrika gülü... Gölgemi çıkarıyorum dağların arkasından Umudu bırakıyorum orda, Evet yağmur yağıyor, öfkeli, kırgın. Öykülerimizi anlattığımız cüzzamlı hastalar, Ve yazmayı unutan trahomlu şairler zamanı... Yaşam ve ölüm çapraz duruşta, seç birini! Gölgemin gölgesinin iç cebine sığınan şey, Biraz yaramaz, birazda ölü bir çocuk. Gözleri yeşil, elleri biraz uzunca Omzundaki parka yüzyıllık. Savaşmaktan yorulmuş umutlarıyla... çocuk! Kaçıncı ölüyü defnettiğini kendi bile unutmuş. Gül kokulu türküleri susturun, Sazlar yakışmıyor artık ozanların ellerine. Bir ıslık vaktiydi güneşi çaldıklarında, Ben sonbahardım, sen yağmur... Aklımda kalan gülüşüne karlar düşmeyecek, Ve ellerimi alıp gitmeyeceksin değil mi? Gün kızılırmağa battığı zaman, Seni alıp gideceğim bu şehirden... Orhan Karahan Ağrıyorum Ayrılığın doğumu yaklaştıkça, Ağrıyorum dost... Birer birer savrulup gidiyoruz, Lacivert gökyüzünde. Biz bize bırakılan sevdaların Bekçisi kalacağız... Zaman gebe, saatler sancır ayrılığa Ağrıyorum dost, Ayrılığın doğumu yaklaştıkça Ağrıyorum... Orhan Karahan Ağrıyorum Ayrılığın doğumu yaklaştıkça, Ağrıyorum dost... Birer birer savrulup gidiyoruz, Lacivert gökyüzünde. Biz bize bırakılan sevdaların Bekçisi kalacağız... Zaman gebe, saatler sancır ayrılığa Ağrıyorum dost, Ayrılığın doğumu yaklaştıkça Ağrıyorum... Orhan Karahan Akşamlarımda Yağmurlu bir İstanbul akşamı, Flu bir resim saklı sokak lambalarında. Akıp giden yıldızlar pusuya durmuş. Gözlerimi beklerler... Sızlayan bir eylül akşamı, gökyüzünde dağılıp giden. Kayboldu bu kent gecede, Islak bir sonbaharın parmaklarında kayboldu bu kent. Zeytin karası bir umut bizimkisi, Işığın ortasında ışığı aramak gibi bir şey... Yağmurlu bir İstanbul akşamı, Yüreğimin arka sokaklarında gezinir, Elleri ceplerinde bir adam... Orhan Karahan Anlamıyorsun aynalarda şair eskisi bir yüz gülüşlerimde sisler var bu kenti doğduğum bu kenti gökyüzünü seninle paylaştığım sokaklarında bilye oynadığım birden bire büyüdüğüm bu kenti caddeleri marketleri sinemaları ve tiyatro salonlarını ve yağmuru sevmiyorum artık nisan sabahlarında elini tuttuğum o çok sevdiğim yağmuru ve sana yazmayacağım şiirlerimi saçlarına gözlerine yazmayacağım hep böyle yarım kalmasın diye umutlarım aynalarda şair eskisi bir yüz gülüşlerimde sisler kaldı ve direnmek emeğe karşı savaşanlara bildiriler yapıştırmak duvarlara yasal olmayan direnmek sana bana bu kente direnmek bu kenti sevmiyorum artık nisanı hiç öfkemi duysan rüyalarında eski bir yüzle korkarsın sokaklara çıkıp ağlarsın bukenti aynalarındaeskibirşairyüzükalan bukenti caddelerindeakşamlarolmayan bukentivegökyüzünü sevmiyorumartıkanlıyormusun anlamıyorsun Orhan Karahan Anne geldim işte. hani gelmez diyordun ya ardımdan, hani gidince, elini göğsüne bastırıp ağlamıştın ya, geldim işte geldim anne! aç kapıyı bütün kapıları, üşüdüm yorgunum, ve yaralandım... şimdi firariyim, sevgilerden kaçıyorum... ah anne ne kolaydı bırakıp gitmek, ne kolaydı ne kolay, geçmişi bırakıp gelmek. hani okşardın saçlarımı dizine uzanınca, hani iki damla akıp gelirdi gözlerinden, yüreğime en derine... ben hiç masal bilmem ki. niye söylediğin masalları unuttum anne, yoksa hiç masal anlatmadın mı bana, hani çocuktum anne… oysa şimdi kocaman adam, kocaman insan, memleketim kadar. yüzümü okşardın, yüzüm gülerdi... şimdi biraz sakalım uzun, gülmeyi beceremeyen yüzüm saklı, derin çizgiler, kederler, acılar, saklı... ben hiç ağlamazdım ya, şimdi kapındayım, ağlıyorum. ve üşüyorum anne, temmuz sıcağında üşüyorum... geldim anne oğlun geldi... hayırsızın geldi bırakıp gidenin geldi. saçlarımda aklarla, yasak bıyıklarım ve sakalımla, omzumda bin yıllık sevdalarla, geldim anne ben geldim... bahçemizde akasya ağacı vardı, dalları sarkardı pencerelerden içeri. birkaç minik hayvancığımız, birde bizim kadar küçük, gönlümüz kadar büyük evimiz. kimler çaldı anne, kimler aldı... bir çeşmemiz vardı kızardın, oğlum terli terli su içme hasta olursun! o çeşme aksaydı da hasta olsaydım anne. al anne, kapıdan içeri al. odadan içeri, gönlünden içeri, senden içeri... ben geldim... üşüyorum! gidenler gelir mi derdin, biraz geç olsa da, gidenler geldiklerinde, geldikleri olmasa da geldim anne... hani pek severdin karanfilleri, birde yaz yağmurunu birde yıldızları, birde oğlunu... geldim anne, yağmurla beraber, yıldızlarla beraber, oğlun geldi anne... hani uzanacaktım dizlerine, hani ellerin okşayacaktı saçlarımı, hani gülecekti gözlerimiz. affet beni anne, biraz geç oldu belki ama geldim, geldim anne hemen yanındayım, babam da yanımızda. başını kaldırsana, dokunsana, baksana... yıldızlar var, yağmur var, oğlun var... birde dostların bıraktığı karanfiller... geldim anne. gitmemek üzere dönmemek üzere, geldim anne... bırakma beni... 1998 Orhan Karahan ATİLLA İLHAAN;A Duvar’dı, orta yerimizden bölen bizi, Sisler Bulvarı, dağılmıştı gecenin kollarında. Yağmur Kaçağı, yağmura kaçmıştı bu defa. Ve Ben Sana Mecburum, sona mecbur olmam gibi. Bela Çiçeği, saksılardan balkona inen. Yasak Sevişmek, konuşmak gibi, ölmek gibi. Yasak... Tutuklunun Günlüğü’dür, raflarımda tozlanan. Böyle Bir Sevmek, hiç olmadı. Elde Var Hüzün, sen çıktın, ben bölündüm. Korkunun Krallığı, saraylarda hüküm süren. Ayrılık Sevdaya Dahil, hayata hariç. Kimi Sevsem Sensin, on ikiye bölünmüş şiir gibi... Orhan Karahan Baba Nasihati Duvarlar yanıyor burada yavrum Bir dostu kaybetmenin acısı Oturmuş yüreğimin en ıssız yerine... Sıkı tut yavrum annenin ellerinden Sende kaybolmayasın bu çıkmazda... Yıldızlar kayıp geliyor şimdi avuçlarıma Yumuk yumuk ellerin yok Avuçlarım yanıyor... Kayıp gidiyor denize doğru yıldızlar! Issız bir limandayım Bütün gemiler demir almış sürgüne Bakma ardım sıra öyle bana Babanı camlarda hatırla! Akşam yolunu gözlerken... Babanı ekmek alırken hatırla! Yediğin her lokma helal kazançta... Babanı kavgasıyla hatırla! Aynı kavgaya baş koyasın... Issız bir limandayım Bütün gemiler demir almış sürgüne... İkinci kaptan güvertede Ateşçiler, tayfalar, miçolar Ufakta olsa bir ses beklemekte... - en uzak yıldıza! - en uzak yıldıza! - en uzak yıldıza yelkenler fora... En son sürgün gemisi bu giden... Sıkı tut yavrum anneni, bırakma Baban bıraktı sen bırakma... Annendir Gülmedi yüzü yavrum O yaralarını kanıyla yıkayıp Duru bir ışık yaktı umuduna Umutlarına... Sen güldür onu, baban yapamadı... Issız bir limandayım, Duvarlar yanıyor sırtımı verdiğim... Afişleri indiriyor gece bekçileri Ve bir dostu kaybetmenin acısı Yüreğimin en ıssız yerinde... Parmaklarımı yakıyor yıldızlar Tutamıyorum... Ve bütün öksüz sevmelerimi büyütüyorum Şimdi o var senin yerinde yavrum... Bir anne şefkati yok belki ellerimde Ama yinede seviyorum! Sürgünde olsam Yüzyıllık sürgününde de... Yinede seviyorum hiç bilmediğin kadar... Tayfalar güvertede miçolarla beraber Bu sağır eden gürültü ne acaba Baştan ayağa yalnızlık var gecelerde Baştan ayağa korkular... Sıkı tut yavrum annenin ellerini korkmasın Başın dimdik olmalı yavrum... Baban örneğin Annen yoldaşın olsun... Hadi yavrum tut bırakma Babanın gece saçlısının Kara gözlü yasak sevdasının ellerini. Ona umut ol! Yaşam ol! Yoldaş ol... Orhan Karahan Bekle – 1 – Esmer bir yağmura tutuldu gözlerim, iskelelerde. Sarışın bir sonbaharın peşinden terk ettim o şehri... Sürgündeyim şimdi, sürgünündeyim. Ve sen orda kalan, Dost selamlarında arıyor musun yine ellerimi, Yıldızlara çarpıp duracak sesim bilesin. Gölgeler firar etti iç cebimden, şiirler sustu Yüzüne küskün gülleri özlüyorum, sen yoksun Serin bir İstanbul sabahına açtım koynumu Ve bir türkü bulsam, seni hatırlatmayan. Çekip gideceğim... Yağmurları biriktir dünden sonra, benden sonra... Elimde kalan son öykü, ölü bir ozanın öyküsü, Gözlerini gökyüzünde yitirmiş bir ozanın... Gitme, bende kaldı üşüyen güller, Gitme, ikiye böldüm zamanı, bir kıyısında sen, Diğerinde, İstanbul... Ve sen orda kalan, Bekle beni, o yıldız orda kaldıkça, bekle. Bekle... Orhan Karahan Bekle – 2 – Sürgünde ölen bir ozandan kalan üç mısraydı, Şairin yağmurlu ceplerinden dökülenler. “İstanbul’da değilim ki anne, İstanbul saramaz ki kollarımı, İstanbul alamaz ki beni...” Tek kişilik bir acıyı paylaşır kendisiyle Sürgündeki... Soylu, gururlu ve öfkeli bir acı... Aklımı bıraktım gece saçlarında, Hüznümü yolladım martılarla, Hep orda unuttum ne varsa bize ait Sarışın bir ağıt kaldı bana, Esmer bir gecenin sonunda... “İstanbul’da değilim ki anne, İstanbul saramaz ki kollarımı, İstanbul alamaz ki beni...” Şairin yağmurlu ceplerinden döküldü Sürgünde ölen bir ozandan kalma üç mısra... Ve sen orda kalan, Bekle beni, o yıldız orda kaldıkça, bekle. Bekle... Orhan Karahan Beni Bir Kere Vurdular Beni bir kere vurdular Soğuktu, çıkmaz sokaktı, Tedirgindi sokak lambaları. Yalnızdım, gözlüklerim sende kalmıştı. Siyasi yazmıyordu kimliğimde daha. Beni bir kere vurdular, Cam kırığı gibi dağıldım, paramparça Eylülü tanımıştım yeni, Kara gözlü kızım benim Eylülüm. Beni bir kere vurdular, Sana açık kaldı kollarım, Yakamdan söküp aldılar gülü, Ceketimde parmak izleri. Gözlerim gökyüzünde çakılıydı. Ceplerimde yıldız tozları... Beni bir kere vurdular, Hiç ağlamadım Dört kişiydi, karanlıktı, yağmurdu. Kırmızı çamurdu pantolonuma sıçrayan. Hazırlıklıydım. Ne varsa sana ait dünde bırakmıştım. Beni bir kere vurdular, Soğuktu, çıkmaz sokaktı, Kollarım sana açık kaldı. Sen bahara açık... Beni bir kere vurdular, Yedi adım kalmıştı istasyona, Başımı tren camlarına vurup, Eylülü getirecektim gözlerime. Son istasyonda inip, Dört adımda sana koşacaktım, İnan bu suç benim değil... Beni bir kere vurdular, yalnızdım... Orhan Karahan Bizim Türkümüz hangi türküyle vurdun beni? niye ardımızda gölgemiz kaldı? rüzgarla rüzgarsız giderken... hangi türkünün nakaratı şakağımızda duruyor! zamanımıydı, o türküyü zamansız duymanın. o yangına yelken açmanın. zamanımıydı o yağmurda boğulmanın... oysa ne türküler söyleyecektik, yıldızı olmayan gecelerde, bütün yasaklara rağmen! hatırlayamadım hangi türküydü gölgemi bırakıp giderken sorgusuzca şakağıma dayadığın... 1998 Bizim Türkümüz hangi türküyle vurdun beni? niye ardımızda gölgemiz kaldı? rüzgarla rüzgarsız giderken... hangi türkünün nakaratı şakağımızda duruyor! zamanımıydı, o türküyü zamansız duymanın. o yangına yelken açmanın. zamanımıydı o yağmurda boğulmanın... oysa ne türküler söyleyecektik, yıldızı olmayan gecelerde, bütün yasaklara rağmen! hatırlayamadım hangi türküydü gölgemi bırakıp giderken sorgusuzca şakağıma dayadığın... Çok Gözlüklü Gözlüklü kız, yüzü bana dönük olan, Şu. Karşımda oturuyor, bir sigara yakıyor. Uzatıp dudaklarını, izmaritini öpüyor. Gözleri nemli, 15 – 16 yaşlarında, Sanki fırtınaya kaptırmış. Gözlüklü üstelik... Bıraksam yağmur çalacaktı, ceplerimden. Bırakmadım... Yeni ayrılmış sarhoşluğundan. Sigarasında nefesim kokuyor, Nefes nefese... Duman dağıtıp duruyor avuçlarında, Kirpiklerinde iki dilim güneş saklı... Kalktı masadan, paltosunu giyindi. Jilet gibi bir bakış fırlatıp Sokaklara karıştı... Tramvay durağında çarptı, akşam akşam. Kısa saçlı, gözlüklü kız. Yine sigara içiyordu, yalnızdım. Parmaklarının arasında kaldım, sigarasının arasında... Orhan Karahan Eskiyen Eski bir şair girdi şehirden içeri, Fena ıslak, sanki Sivas. Yeşil gözleri mavi bir dostu arar Çıkmaz bir sokağın sonunda durdu. Eski bir şair girdi, şehirden içeri Kent büyüdü, çocuklarda büyümüştü Umutlar aynıydı, yıldızlarda aynı Kapıda çocuk parkı, pencerende çocuklar... Eski bir şair girdi, şehirden içeri. Camlarda korkuları, gözlerinde yağmur, Ceplerinde yıldızlar, bavulunda gece. Eski bir şair girdi, kalabalık. Hiç yalnız olmamıştı, eski bir şair Şehirden içeri girdi, bin yıl sonra Yazdığı şiirleriyle.... Orhan Karahan Ezberimdesin Şiir çaldılar ezberimden, Üst üste, üç gece üç gündüz. Adımın yanında yazıyordu adın, Bulamadılar... Şiir çaldılar, vermedim adını... Ezberimdeydin, unutmadım. Kaçarken yakalanmıştım, Pazartesi akşamıydı, Adımlarımı sayıyordum, adınla beraber. Tren çarşambaya sarkmıştı. Garda sabahlayacaktım, kaç gün? Yeni şiir katacaktım ezberime. Pazartesi akşamıydı, alıp götürdüler... Orhan Karahan Eylül Bıçak gibi girdi aramıza eylül Yağmurlar yıkar şimdi kanayan yaralarımı Yarım bir ağıttır, dağlayan akılımı Ve bir intihar anatomisidir, kağıtlara yazılan. Yaslanıp da uyuyacağım birazdan şiirime Üç mısra sonra, ayıldığımda yani, Bu zıkkımı içmeme yeminlerine sarılacağım Eylülün böldüğü umutları saklarım, Ve belki sen o eylülü hiç bilmezsin... Orhan Karahan Gittin Yar Vurdun İkiye böldün geceyi Söndü ışıklar zamansız Gittin Sokaklarımda gezinir Issız bir şehir Bilir misin Bilmezsin bilemezsin Şimdi karlar yanıyor buzlanmış gecelerimde Gittin... Solgun bir düş kaldı, parmaklarımda, Ağzımda paslı bir akşam. Duvarlar geldi üstüme, Aynalarda gözyaşı ve kan. Gittin, yoksun şimdi... İlle de sen, sen demeyeceğim. Aşk düştüğü yeri yakar, düşlerimi. Anladım ve ağlamadım... Bu şiir sana yazılmıştı sona İstedim ki gitmeyesin, bitmeyesin İncinen bir dal gibi düşmeyesin Yar Vurdun. İkiye böldün geceyi Tıka basa doldurdum ceplerime, bu şehri Ve her özlediğimde seni Sol iç cebime gider elim Yar Gittin, şimdi yoksun, SON OLSUN! Orhan Karahan Gül’ dü Sonbahardı Dündü Bugündü Eylüldü Yağmurdu Dindi Geceydi Yıldızdı Yarındı Gitti Bitti Sondu Bendi Güldü Güzeldi Yarımdı Akşamdı Yalnızdı Kalmadı Maviydi Benimdi Orhan Karahan İstanbul’da deniz ağlıyordu sığınmış vapurların gölgesine akşam gelip çattı işte denizin üstüne ve aynı yüzleri aynı umutları kaçıncı kez ezberliyordu rıhtımın taşları bilinmez aynı aceleyle diğer iskeleye koşacaktı vapurlar ezberlenen diğer yüzleri almak için martılar kanatlarını dolduran rüzgara aldırmadan akşamı karşıladılar işte ama sen yoksun hangi sandalda otururken kaybettin gözlerini yada gerçekten ağladınmı marmarada o ağlayan sendin değilmi bildim bak kimliğimi kaybettiğimi bildiğim gibi bildim o denizin ortasında bağdaş kurup oturanında sen olduğunu bildiğim gibi bildim belkiler bile yitip gitti bu kentte belki birazdan limandan ayrılıp gidecek işte o gemiler ve sen gene onları ağlarken göreceksin bakma öyle denize ürkütüyorsun ürkek bir denizden daha korkunç ne olabilirki unutmaya kıyamadığım birkaç anı durur gözlerimde ve ağlayan denizmi yoksa benmiyim hangi tepenin eteklerinde akşam çayımı içiyorum hangi özlemlerin kıyısındayım bilmiyorum yağmur bütün haşmetiyle vurmakta arnavut kaldırımlı taş sokaklara kediler sığınmış damlara öyle titremekte korkularıyla sende titriyormusun şimdi korkup gece yarıları yıldızlara bakarak gülüyormusun yine güzeldi yalanlarıyla avut kendini şimdi benden uzak o soğuk ve yağmurlu kentte deniz ağlıyordu sığındığı vapurun gölgesinde sanki birazdan koşarak inecekti sadri alışık merdivenlerinden haydar paşa garının belki bu iskelede çay içti belkide aynı yerde durup izledik marmarayı belki sende ordaydın bu kentte ben varım şimdi sen yoksun sen yoksun ve yok olmalısın bütün yalanların gibi sarı saçlı rüzgarlar geçti üzerinden denizin sarılsaydım üşürdü deniz üşüyorum gözlerinde ve sığındığım sadece gölgen kalmış buralarda bak işte seni ezberleyen rıhtımda denize küfrediyorum deniz kokuyor umutlarım siyah ve karanlık bir deniz hemde özlemeyi özlemek adına yapılan bir eylemdi bu imlası unutulan ve eskimiş sözcüklerin sözdizimiydin sen benim usumda ellerimde unuttuğun ellerin öyle kaldı alkol duvarı aşılmış bir akşamda gelip durdu gözlerin gözlerime çırılçıplak ağlayan bir kent görmemiştim hiç bak istanbul ağlıyor iskelelerde aşk yitirilmiş bir iklimdi ikilemlerimde hüzün varlığımın sebebi belkide yağmur camlara vurmaya başladı parmak uçlarıyla asfaltın kokusunu özledim yağmurlu ve sokak lambalarının gölgesi düşmüş asfaltın ve bir gül her pazartesi aynı adrese yollanan esmer bir çingene kızından alınmış bir gül belkide gülsene şimdi güllere aldırma gidenlerin türkülerine türkü yaşamın kaynağı değilmi her gidenin türküsü olduğu gibi gelenlerinde olacaktır sana şimdi umutlarımı yazmak isterdim ama olmadı bak yitirilen yarınların umutları olmazki özlem duyulan akşamların yansıması var belkide ne bu gece ölmek hikayesi nede aklıma gelmeyecektin bir araba sesi camlardan içeri düştü yağmurlu bir nisan akşamı hoş geldin ama biraz geç geldin hoş geldin ardı sıra düşerken kelimeler marmaraya geçmişte kalan ve ezberlenen istanbul akşamlarının gülümsemesi kaldı anılarımda ne zaman kaybettik biliyormusun hani bir başka istanbul hikayesini yaşayamamıştık birlikte boş ver öyle kasın hiç yaşanmamış ve ankara ah ankara korkularımı en dar sokaklarının bile iliklerinde hissettiği kent senden korkuyorum akşamlarından gökyüzünden sıhhiyeden kızılaydan karanfil sokaktan yeni mahalleden korkuyorum nasıl korkuyorsam istanbuldan senden de öyle korkuyorum istanbul seni sevmek yağmurlu esmer kadınları sevmekten daha beter sen yitik iklimlerde kalan sevgili temmuz güneşiyle birlikte uzayıp giden rayların ışıltısını getir bana uzaklardan onu da asalım köprüye gölgemin yanına gemilere yol gösterir belki kimbilir yalnızlığımız yalnızlığımız korkularımız işte Orhan Karahan BU ŞİİRLERİN HEPSİ [url]http://www.antoloji.com/orhan_karahan[/url] sitesinden alınmıştir SİZDE GİRİN GÖRÜN birde SAYIN SAİRİMİZDEN SİVAS ADINA BİR ŞİİR İSTİYORUM YAPARSA SEVİNİRİM 1998 Orhan Karahan[/COLOR][/FONT][/B] |
--->: BİR DEMET ŞİİR...
[FONT="Fixedsys"][COLOR="Red"]BEN BU VATAN İCİN SEHİT OLDUM ANA[/COLOR][/FONT]
[FONT="Fixedsys"][COLOR="Blue"]Ben bu vatan için şehit oldum ana Basma ne olur yüreğine mezar taşlarını Ağlayıp ta güldürme düşmanlarımı Yolma sakın o ak düşmüş saçlarını Ben bu vatan için şehit oldum ana Yurdumda gezdirmesinler diye kirli ellerini Kirletmesinler benim vatanımı Gerçekleştirmesinler düşmanlarım emellerini Ben bu vatan için şehit oldum ana Bizim için şehit olanlar gibi, Sakarya da Benim gibi, canı pahasına direnenler Destan yazmadı mı Çanakkale de, Kütahya da Ben bu vatan için şehit oldum ana Almadı düşmanımın bin kurşunu bedenimden canımı Yurduma ihanet edenin değerse bir kurşunu Akıtıverir o zaman bu yaramdan kanımı Ben bu vatan için şehit oldum ana Şu yurdumun her karış toprağında Tomurcuk tomurcuk sevgi gülleri açsın diye Kelebekler uçsun konsun diye her bir yaprağında[/COLOR][/FONT] |
--->: BİR DEMET ŞİİR...
Bak güzelim,
Güneşin battığı denizlere bak, Orada benim yüreğim var. Kıyasıya uçuşan martılara, Birbirleriyle oynaşan balıklara bak, Orada benim yüreğim var. Dalındaki menekşeye bak, Dalından kopardığın güle, İçtiğin tatlı suya bak, Orada benim yüreğim var. Bak güzelim, Hüzünle dinlediğin şarkılara bak, Orada benim yüreğim var. Coşkusuyla anlattığın her cümleye, Kahkahasıyla güldüğün yüreğine bak, Orada benim yüreğim var. Zamanın getirdiği yere bak, Çaresiz kaldığın güne, Soluduğun şehirdeki havaya bak, Orada benim yüreğim var. Bak güzelim, Başını koyduğun yastığa bak, Orada benim yüreğim var, Yalnızlığını hissettiğin gecelere, Hayalini kurduğun umutlara bak, Orada benim yüreğim var. Unutamadığın bu sevdaya bak, Beyazlar içindeki haline, Elinde tuttuğun çiçeğine bak, Orada benim yüreğim var. |
--->: BİR DEMET ŞİİR...
ŞEHİT'E MEKTUP
Mehmet’im.. aslanım.. yiğidim.. Toprağa düştüğünün haberini aldım. Hain bir pusuda avlamışlar seni. Tıpkı geçenlerde tertiplerini yaktıkları gibi… Gecenin en karanlık bir vaktinde, Memleketin en kuytu bir yerinde. Nereden geldiğini anlamadığın kahpe ateşlerle, Yıkılmışsın yiğidim, ben de yıkıldım. Annen doyamadı sana. Baban doyamadı. Bacın doyamadı. Nişanlın doyamadı. Sen doyamadın gençliğine yiğidim. Hayatın anlamını anlayamadan, Aramızdan ayrıldın. Hem de nerden geldiğini bilemediğin kahpe kurşunlarla, Yıkılmışsın yiğidim, ben de yıkıldım. Biz şimdi arkandan, Seni arkadan vuranın kim olduğunu bulmaya çalışıyoruz. Tetiği çeken ‘kahpe’ malum elbette, Ama tetiği çektirenleri bir türlü bilemiyoruz. Düşmanı bilmek kolay lakin, Dost postuna bürünününce, seçemiyoruz. Yiğidim, Allah sana makamların en kıymetlisini vaad ediyor. Cennet-i âlâ'da belki de önüne zemzemler konuyor. Gel gör ki biz burada kan kusuyoruz yiğidim. Etrafımızdaki herşey anlamsızlaşıyor. Bir uğultudur almış başını gidiyor. Söylenenlerden bir kelime bile anlaşılmıyor. İhanetin derinliği başımızı döndürüyor yiğidim, Midemizi kaldırıyor. Haini, planını, stratejisini gördükçe, Tüylerimiz ürperiyor, bakışımız bulanıyor. Masum göz yaşlarının üstüne timsahlarınki dökülüyor. Göz yaşlarını ancak kokusundan ayırıyoruz yiğidim. Bazıları ıstırap, bazıları ihanet kokuyor. Yiğidim, Sen şimdi bir köşkte, Misafirsin ötelerde. Bizse tarifi imkansız bir cenderede, Sıkıştıkça sıkışıyoruz. Bir yas var bugünlerde bizim mahallede. Herkes ağlıyor,herkes ağlıyor. Hepimiz ağlıyoruz. … Dünya zalim elinde, tam ağlanacak andır Müminlere şimdi mevsim, mevsim-i hazandır Bir an evvel, derlenip de kendimiz olmazsak -Hak bilir-yok olup gideceğimiz ayandır. * * * Her yanda hazan, savruluyoruz yaprak yaprak Bize hep rahmetle bakmıştın, bir kez daha bak Ne kadar aksak da engin re’fetinden uzak Durmuş bekliyoruz, kaderden bir yeni şafak. * * * (Alıntıdır) Bu vesile ile terörü ve teröristi bir kez daha lanetliyor,onları Allahın “Kahhar” ismine havale ediyor, cennet kuşu şehitlerimizin ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum. |
--->: BİR DEMET ŞİİR...
[QUOTE=eyuphan58;264722]SAYIN ORHAN ABİ MÜKEMMEL OLMUŞ ABİ SENİ DESTEKLİYORUZ ŞİİRLERİNE DEVAMINI BEKLİYORUZ[/QUOTE]
ilginizden dolayı teşekkür ederim, en kısa zamanda Sivas ile ilgili bir şiirimide paylaşacağım :) |
WEZ Format +2. Şuan Saat: 09:50. |
Powered by: vBulletin. Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Copyright © 2005