![]() |
-->: BİR DEMET ŞİİR
RABİA: Dördüncü
RAHİME: Acıyan, esirgeyen RAHŞAN: Işıltı RANA: Güzel, hoş RAZİYE: Kabul eden, boyun eğen REBİA: Bahar REFAH: Bolluk, rahatlık REFİKA: Eş, zevce REMZİYE: Sembolik, simgesel RENAN: İnleyen RENGİN: Parlak renkli - Hoş süslü REŞİDE: İyiyi, doğruyu seçebilen, ergin REVAN: Su gibi akan - Ruh, can REYHAN: Fesleğen, güzel kokulu bitki REZZAN: Ağır başlı, vakur, ciddi RUHAN: Güzel kokulu RUHSAR: Yüz, çehre RUHŞEN: Neşeli, canlı RÜYA: Düş / Uyku anında bilinç altında oluşan kurgular RÜYET: Görme.Kalp gözüyle görme ------- SAADET: Mutluluk SABAH: Günün başlangıcı SABAHAT: Güzellik SABİHA: Güzel, şirin SABİTE : Yerinde duran, kımıldamayan SABRİYE: Sabırlı, dayanıklı SACİDE: Secdeye varan, yere yüz süren SADRİYE: Göğüsle ilgili SAFİYE: Katıksız, katışıksız saf SAHİBA: Bir şeyi elde etmiş olan SAHURE: Sahur zamanı doğan kız çocuğuna verilen ad SAİME : Oruç tutan, oruçlu SAKİNE: Oynamayan, kımıldamayan, durgun SALİHA: İyi, yarar, yetkili, hakkı olan SALİME: Eksiksiz, sağ, sağlam SAMİME: Bir şeyin temeli, en köklü yeri SAMİYE: Yüksek, ulu SANAY: Ay gibi güzel SANEM: Put - Güzel kadın SANİA: Sanat eseri yaratan - Yapan , oluşturan SANİYE: Dakikanın 60'ta biri süresinde zaman birimi SATI: Düğün alışverişi - Satış, alışveriş SEBLA: Uzun kirpikli göz SEÇİL: Beğenilen, seçilen SEDA: Yankı, ses SEDEF: Midye ve istiridye gibi hayvanların beyaz ışıltılı parlak kabuğu SEDEN: (Sedan) sesin, seslenişin SEHER: Tan ağartısı, ortalığın aydınlandığı an SELCAN: Hareketli, coşkulu SELDA: (Seldağ) Dağ seli, dağdan inensel SELEN: Haber, havadis, kulakla duyulan,işitilen SELİN: Senin Sel'in, Sana ait sel SELMA: Doğru ve iyi yolda, selamette olma SELVİ: Yaz kış yeşil kalan ince uzun birağaç SEMA: Gökyüzü SEMAHAT: Cömertlik, el açıklığı SEMİHA: Cömert gönüllü, eli bol SEMİN: Değerli, pahalı SEMİRAMİS: Asur kraliçesinin adı SEMRA: Esmer SENA: Övme, övüş - Şimşek parıltısı SENAY: Ay gibisin sen anlamında SENEM: Tapılacak kadar güzel kadın, sevgili SENİHA: Yüce, yüksek SERAP: Çölde uzaktan su gibi görünen ışık yanıltmacı SERAY: Ay gibi güzel SEREN: Yelken gerilmek üzere direğe çapraz takılan ağaç SERİN: Ilıkla soğuk arası SERPİL: Serpilmiş, gelişmiş SERRA: Rahatlık, kolaylık SERTAP: İnatçı SERVA: Masal SEVAL: Severek alınan SEVCAN: Sevgili insan SEVDA: Aşk, sevgi, tutku tutkunluk SEVGİ: Aşk, sevme duygusu SEVİL: Sevgiye değer, sevilen SEVİLAY: Ay gibi hep sevilen SEVİM: Birine yakınlık duymak, sempati SEVİN: Memnun ol, neşelen SEVİNÇ: Neşe, iç ferahlığı SEVTAP: Aşırı, tapacak kadar sevgi duyan SEYHAN: Kenten kente yolculuk SEYRAN: Gezinme SEYYAL: Akışkan, sıvı, yerinde duramayan SEZA: Uygun, yaraşan SEZAL: Sezgili SEZEN: Sezgisi güçlü olan SEZER: Sezgisi güçlü olan SEZGİ: Anlama, sezme yeteneği SEZGİN: Duygulu, anlayışlı SICAK: Sıcakkanlı, cana yakın SIDIKA: Çok içten ve doğru kimse SILA: Gurbete çıkanın doğup büyüdüğü yer SIRMA: Altın yaldızlı, ya da yaldızsız ince gümüş tel SİBEL: Bulutla yer arasında yere düşmeyen yağmur damlası / Buğday başağı SİMA: Düz, çehre - İnsan, tip SİMGE: Alamet, sembol, birşeyi anlatan im, imge SİNEM: Benim tenim, benim vücudum, göğsüm SOLMAZ: Güzelliğini, tazeliğini uzun süre koruyan SONAT: Bir veya iki çalgı için yazılmış 3-4 bölümlü müzik eseri SONAY: Yılın son ayı SONGÜL: Son açan gül SONNUR: Son ışık SU: Rengi kokusu ve tadı olmayan saydam sıvı madde SUAT: Mutlu, mutlulukla ilgili SULTAN: Hükümdar ailesinden, anne, kızkardeş SUNA: Boylu poslu endamlı / Erkek ördek SUNAY: Ay sun, ay ışığı sun SUZAN: Adak ayı SÜHANDAN: Güzel konuşan SÜHEYLA: Güney yönünde görünen parlak yıldızlar ------- ŞADİYE: Sevinç, neşe, mutluluk ŞAFAK: Gündoğumundan önceki aydınlık ŞAHİKA: Yüksek, yüce, dağın zirvesi ŞAZİMENT: Allah'ın adamı- Allah'a ait olan,onun yolundan giden kişi ŞAZİYE: Özellikleri kimseye benzemeyen ŞEBNEM: Çiğ, gece nemi, jale ŞEFİKA: Şefkatli, acıması, esirgemesi bol olan ŞEHNAZ: Doğu müziğinde bir makam / Çoknazlı ŞEHRAZAT: Özgür ŞEHRİBAN: Şehrin ileri geleni ŞELALE: Büyük çağlayan, çavlan, akarsunun yüksekten yere düştüğü bölümü ŞENAY: Mutlu geçen ay ŞENGÜL: İnsanın içini açan gül / hep şen olup hep gülmek ŞENİZ: Mutlu, sevindiren iz, hatıra ŞENNUR: Işık saçan, neşe saçan ŞERİFE: Şerefli, kutsal ŞERMİN: Utangaç ŞEVKİYE: Neşeyle, istekle ilgili ŞEVVAL: Arap takviminin onuncu ayı ŞEYDA: Çılgın, deli divane ŞEYMA: Eski Türk adlarından ŞİİR: Zengin sembollerle uyumlu seslerle ortaya çıkan edebi anlatım biçimi ŞİRİN: Cana yakın, sevimli ŞÖLEN: Eğlence, kutlama, şenlik ŞULE: Alev, ateş alevi ŞÜKRAN: İyilik bilme, minnettarlık ŞÜKRİYE: Görülen iyiliğe karşı şükretmek , hoşnut olmak -*------ |
-->: BİR DEMET ŞİİR
TAÇNUR: Mutluluk
TAHİRE: Gündoğusundan esen rüzgar TAHSİNE: Günün başlangıcı TALHA: Güzellik TALİA: Güzel, şirin TAMAY: Sabırlı, dayanıklı TANAY: Secde eden TANSU: Şafak rengi vurmuş su TANYEL: Katıksız, arı - Seçilmiş TARA: Sahur zamanı doğan kız çocuğuna verilen ad TAYYİBE : İyi, hoş, çok temiz TEKGÜL: Durgun - Kendi halinde sessiz TENAY: Uygun, yakışan - Yetkili olan - Dine uygun hareket eden TENDÜ: Öz, asıl TENNUR: Yüksek, ulu TEZER : Çabuk ve erken TİJEN: Ay gibi güzel TİLBE: Put - Güzel kadın TUBA: Sanat eseri yaratan - Yapan , oluşturan TUĞÇE: Dakikanın altmışta biri TURNA: Avrupa ve Kuzey Afrika'da yaşayan göçmen kuş türü TUTAM: Bir desteden daha / parmak uçlarıyla alınabilen / Tutmaktan tutam TUTKU: İradeyi aşan güçlü coşku, ihtiras TÜLAY: İncelikle, düşünce ile ilgili TÜLİN: Uzun kirpikli göz TÜNAY / TUNAY: Mehtap, ay ışığı, gece görülen aydınlık TÜRKAN: Hakana saltanatta ortaklık edeneşi TÜRKÜ: Yankı, ses ------- ULVİYE: Yüce, yüksek, gökle ilgili UMAY: Üzerinden geçtiği kişilere mutluluk getirdiğine inanılan kuş, Devlet kuşu UMUR: Görgü, deneyim UMUT: Ümit, geleceğe güven duygusu UZAY: Bütün varlıkları kaplayan sonsuz boşluk UZEL: Usta, becerikli ------ ÜLFER: Irmak, büyük su ÜLKER : Gökyüzünün kuzey kıyısında bir yıldız takımının adı ÜLKÜ: Amaç, ideal ÜMMİYE : Okur yazar olmayan kadın ÜMRAN: Mutluluk bolluk bereket / Bayındırlık ÜNSEL: Ünü sel gibi aşan ÜNSELİ: Ünü sellere benzeyen ÜNZİLE: Gönderilmiş -------- VAHİDE: Tek, bir VARİDE: Gelen, erişen - Söylenti VASFİYE: Nitelikli VEDİA: Korunması için bırakılan emanet VEFİKA: Uygun, aynı fikirde, yoldaş VELİDE: Yeni doğmuş çocuk VERDA: Verdane (merdane Osm.) / Verd (Ar.)'den Verda, gül anlamında VESİLE: Neden, sebep - Kavuşma VİCDAN: İyiyi kötüden ayırmaya yarayan şuur, ahlak VİLDAN: Yeni doğmuş çocuklar VUSLAT : Kavuşma, yetişme, ulaşma ------- YAĞMUR: Yeryüzüne düşen yağışın sıvı halinde olanı YAKUT: Aliminyum oksit, yapısında parlak kırmızı renkli değerli taş YANKI: Sesin bir yere çarpıp geri dönmesi ile oluşan ikinci ses, ses yansıması YAPRAK: Ağaç ve bitkilerin yeşil kısımları YAREN: Dost, arkadaş YASEMİN: Kokulu çiçekler açan bir tür ağaççık YAŞAM: Hayat YAZGÜLÜ : Yaz ve Gül tamlaması / Yazın açan gül "şimdilerde bir de güz gülleri var" YELDA: Uzun ve siyah / Yılın en uzun gecesi YELİZ: Yel ve iz rüzgar ve izi anlamında YEŞİM: Yeşil renkli değerli taş YETER : Kafi, tamam, gereksinimi karşılayacaknitelikte olan YILDIZ: Güneş ve ay dışında gökyüzündeki ışıklı cisimlerden her biri YONCA: Birçok türü bulunan bitki YOSUN: Çiçeksiz bitkilerin, suların yüzünde ve dibinde bulunan bir türü YUDUM: Bir içimlik sıvı YURDAGÜL: Yurduna güller saçan, güzellik getiren YURDANUR : Yurduna nur getiren YÜKSEL: Özellikle manevi anlamda yüce ol ------- ZAHİDE: Dinin yasak ettiği şeylerden sakınan ZAMBAK: Güzel iri çiçekli bir süs bitkisi ZARAFET: İncelik, güzellik ZEHRA: Beyaz ve parlak yüzlü olan ZEKİYE: Zeka sahibi, kavrayışlı ZELİHA: Züleyha, su perisi ZENNAN: Kadınlar ZENNUR: Zinnur, nurlu, ışıklı ZEREN: Anlayışlı, zeki ZERRİN: Altından yapılmış - Altın renginde - Bir cins çiçek - Fulya ZEYNEP: Değerli taşlar, mücevherler ZEYNO: Zeynep'in halk dilindeki söylenişi ZİNNUR: Nurlu, ışıklı ZİŞAN: Şanlı, ünlü, çok tanınmış ZİYNET: Süs, süs eşyası ZUHAL: Satürn ZÜBEYDE: Öz, asıl ZÜHAL: Dokuz gezegenden altıncısı (Satürn) ZÜHRE: Çiçek açan / Çoban yıldızı (Venüs) ZÜLAL: Berrak, saf, tatlı, soğuk su ZÜLEYHA: Hz. Yusuf'un karısının adı ZÜLFİYE: Saçları çok güzel olan ZÜMRA: Güzel, iyi ahlaklı - Zeki, bilgili kadın ZÜMRÜT: Yeşil renkli bir değerli taş |
-->: BİR DEMET ŞİİR
DİNİ İSİMLER
ABDİ: (Ar.) Er. - Kulluk ve itaat eden. ABDULLAH: (Ar.) Er.- Allah'ın ku*lu. Peygamber (s.a.s)'in en sevdiği isimlerden aynı zamanda babasının adıdır. ABDURRAHMAN: (Ar.) Er. - Rahman'ın kulu. Rahman; dünyada her canlıya, mü'min-kafir ayırdelmeksizin herkese merhamet eden. Allah'ın isimlerindendir. Abdurrahman İbn Avf: Sahabedendir. ABDÜLALİ: (Ar.) Er. - Yüce, ulu, şan ve şeref sahibi Allah'ın kulu. Ali kelimesi Kur'an'da Allah'ın yüceliğini vasfetme anlamında kullanılmıştır. ABDÜLALİM (Ar.) Er. - Alim ve mükemmel bilgiyi uhdesinde bulun*duran Allah'ın kulu. Alim kelimesi Allah'ın 99 isminden birisidir. .ABDÜLAZİZ: (Ar.) Er. - Büyük ve aziz olan, izzet ve şeref sahibi Al*lah'ın kulu. (bkz. Aziz). Aziz Allah'ın isimlerindendi r. - Sultan Abdülaziz: 32. Osmanlı padişahının adı. ABDÜLBAKİ: (Ar.) Er. - Sonsuz, ebedi olan ve ölmenin kendisi için sözkonusu olmadığı. Allah'ın kulu-Allah'ın isimlerinden, (bkz. Baki). ABDÜLBARİ: (Ar.) Er. - Yaratan, yaratıcı Allah'ın kulu. Bari ismi, Al*lah'ın isimlerindendir. "Abd" takısı al*madan kullanılmaz. ABDÜLBASIT: (Ar.) Er. - Genişlik, ferahlık ve kolaylık verici olan Al*lah'ın kulu. - Allah'ın isimlerinden (bkz. el-Basıt). ABDÜLBASİR: (Ar.) Er. - Her şeyi görüp gözeten ve gizliliğin kendisi için söz konusu olmadığı yüce Al*lah'ın kulu. - (bkz. el-Basir). ABDÜLBEDİ: (Ar.) Er. - Allah'ın isimlerinden.- Bedi'nin kulu. (bkz. el-Bedi). ABDÜLBERR: (Ar.) Er. - Berr'in kulu. Cömert ve ihsan edicinin kulu.-Berr, Allah'ın isimlerindendir. (bkz. el-Berr). ABDÜLCEBBAR: (Ar.) Er. - Cebredici, zorlayıcı, kuvvet ve kudret sahi*bi Allah'ın kulu. Cebbar, Allah'ın isimlerindendir. ABDÜLCELİL: (Ar.) Er. - Büyük, ulu, yüce Allah'ın kulu. Celil, Allah'ın isimlerindendir. ABDÜLCEMAL: (Ar.) Er. - Güzel*likleri kendinde toplayan Allah'ın ku*lu. ABDÜLCEVAT: (Ar.) Er. - Cömert olan Allah'ın kulu. ABDÜLEHAD: (Ar.) Er. - Şeriki ve ortağı bulunmayan, tek olan Allah'ın kulu. Ehad, Allah'ın isimlerindendir. ABDÜLESED: (Ar.) Er. - Aslan'ın kulu.- Hz. Rasûlullah (s.a.s)'m reddet*tiği isimlerdendir. Müslümanlar kul*lanmazlar. ABDÜLEVVEL: (Ar.) Er. - Herşe-yin evveli, ilk olan, varlığının başlan*gıcı bulunmayan Allah'ın kulu. ABDÜLEZEL: (Ar.) Er. - Ezelden beri var olan varlığı için başlangıç söz konusu olmayan Allah'ın kulu. ABDÜLFERİD: (Ar.) Er. - Tek, eş*siz, eşi olmayan, kıyas kabul etmez, üstün olan. Allah'ın kulu. (bkz. Ferid). ABDÜLFETTAH: (Ar.) Er. – Zafer kazanmış, üstün gelmiş, fetheden-açan, kullarınının kapalı-müşkil işle*rini açan Allah'ın kulu. (bkz. Fettah). Allah'ın isimlerindendir. ABDÜLGAFFAR: (Ar.) Er. - Kulla*rının günahlarını affeden Allah'ın ku*lu. - (bkz. Gaffar). Allah'ın isimlerindendir. "Abd" takısı almadan kullanıl*maz. ABDÜLGAFUR: (Ar.) Er. - Kulları*nın günahlarını tekrar tekrar bağışla*yıcı olan Allah'ın kulu. - (bkz. Gafur). "Abd" takısı almadan kullanılmaz. ABDÜLGANİ: (Ar.) Er. - Zengin, varlıklı, bol, doygun olan Allah'ın ku*lu.- Allah'ın isimlerinden, (bkz. Ga*ni). ABDÜLHABİR: (Ar.) Er. - Her şe*yin iç yüzünden, gizli ve saklılıklarından haberdar olan Allah'ın kulu. (bkz. el-Habir). Allah'ın isimlerinden. ABDÜLHADİ: (Ar.) Er. ünlü kızı. İlhanlılar devletinin son hükümdarı Ebu Said Bahadır Han ile evlenmiştir. Bahadır Han'ın ölümünden sorumlu tutularak Arpa Han tarafından öldürüldü. B BAĞIŞ: (Tür.) 1. Bağışlanan şey, ihsan. 2. Sıçrayış, atlama. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. BAĞIŞCAN: (Tür.) Er. - (bkz. Bağış). BAĞIŞHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Bağış). BAĞLAM: (Tür.) 1. Cinsleri ayrı ya da birbirlerine yakın olan şeylerin bir arada bağlanmışı, demet, deste. 2. Bir koşuttaki dörtlüklerin herbiri. 3. Herhangi bir olayda, olaylar durumlar ilişkiler örgüsü ya da bağlantısı. 4. Dilbilgisinde, önce veya sonra gelen kelimeyi etkileyen belirleyen birim ya da birimler bütünü. -Erkek veya kadın adı olarak kullanılır. BAHA: (Ar.) Er. 1. Güzellik, zariflik. 2. Parıltı. 3. Alışma, dadanma. - Bahailik mezhebinin kurucusu. BAHADDİN: (Ar.) Er. - Dinin güzelligi. Dinin değerlisi. - Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır. BAHADIR: (Fars.) Er. - Cesur, yiğit, bağatur. Timur soyundan Hindistan'da hükümdarlık yapmış Türk lider. BAHADIRHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Bahadır). BAHAEDDİN: (Ar.) Er. - (bkz. Bahaddin). Bahaeddin Ahmed Efendi (Bursa 1741-1794): Osmanlı dönemi tarihçilerinden. Müderrislik ve kadılık yaptı. BAHAMRA: (Ar.) - Irak'ta bir yer. - |
-->: BİR DEMET ŞİİR
Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
BAHAR: (Fars.) Ka. 1. Kışla yaz arasındaki mevsim. 22 Mart'la Haziran arası, ilkyaz. 2. Güzellik, güzel. 3. Sığır gözü, papatya, sığır papatyası, sarı papatya. 4. Put, çelipa, sanem. 5. Atılmış pamuk. 6. Ölçek. 7. Karanfil, tarçın, karabiber gibi kokulu şey. BAHAULLAH: (Ar.)Er. - Allah katında değer ve kıymet sahibi. BAHİR: (Ar.) Er. 1. Deniz, derya. 2. Yalancı, ahmak, alık. 3. Ekin sulayıcı, sulayan. 4. Belli, besbelli, açık, apaçık. 5. Işıklı, parlak, güzel. Bahir (Abdurrahman) İst. 1688-1746). Osmanlı dönemi kadılarından. Şair, bestekar. BAHİRE: (Ar.) Ka. 1. Işıklı, parlak, güzel. 2. Dikenli ağaç. 3. Açık, apaçık. 4. Çok koşan cins deve. 5. Vapur. BAHİSE: (Ar.) Ka. - Söz eden, bahseden. BAHİT: (Ar.) Er. - Bahtı açık şanslı. BAKİYE: (Ar.) Ka. - Şehvetli kadın. İsim olarak kullanılmaması uygundur. BAHRA: (Ar.) Er. - Timur devletinin güney sınırını koruyan eski bir sınır kalesi. BAHRİ: (Ar.) Er. 1. Denize ait denize mensup, denizle ilgili. 2. Denizci, levent. 3. Tüyünden kürk olan, patkada denilen, gagası kaşığa benzer bir çeşit deniz ördeği. BAHRİYE: (Ar.) Ka. 1. Donanmaya ait (bkz. Bahri). 2. Libya çölünde vahalar grubu, Bahriye, Mısır'ın büyük vahalar grubunun en kuzeyinde olan aşırı verimli vahalardır. 3. Gönlü geniş, cömert vaha gibi verimli. BAHTEVER: (Tür.) Er. - Şah Avrangzeb'in gözde kadınlarından biri. BAHTI: (Ar.) Er. 1. Bahtla, kaderle ilgili. 2. Kimi Divan şairlerinin ortak mahlası. BAHTINUR: (Ar.) Ka. - Talihli, şanslı, yazgısı parlak. C CABGU: (Ar.) Er. 1. Efendi, 2. Bey. 3. İleri gelen, saygın kimse. CABİR: (Ar.) Er. - 1. Cebreden, zorlayan. 2. Galip gelen. 3. Aziz ve kuvvetli olan. Allah'ın hükümlerini uygulamada güç kullanan. 4. Kırıkçı, kırık sancı. Cabir b. Abdullah b. el-Ensari: Sahabedendir (603-697). Birinci Akabe Bey'atından sonra müslüman oldu. Rasulullah'ın bulun savaşlarına katıldı. Sahabenin bilginlerindendi. Kendisinden çok sayıda hadis rivayet edilmiştir. . CAFER: (Ar.) Er. - Küçük akarsı. Çay. Cafer b. Muhammed: Lakabı es-Sadık olup 12 imamın 6.'ncısıdır. Muhammed b. el-Bakır'ın yerine imamete geçmiştir. Cafer-i Tayyar: Hz. Alinin kardeşi olup, Mute savaşında bayrak tutarken iki elini de kaybederek şehid olmuştur. Bugün Mute civarında kabri bulunmaktadır. CAHİD: (Ar.) - Er. - Cehdeden, elinden geldiği kadar çalışan. Bu kelime Kur'an-ı Kerim'de "cihad et". "Allah yolunda savaşa çık" anlamında kullanılmıştır. - Dil kuralında "d/t" olarak kullanılmaktadır. CAHİDE: Ka. - (bkz. Cahid). CAHİZ: (Ar.) Er. 1. Gözü pek, yürekli, cesur kimse. 2. Patlak gözlü. Daha çok lakap olarak kullanılmıştır. - Cahiz b. Ebu Osman, Basra Mutezile kelamcılarının ileri gelenlerinden. Bir köle olduğu halde ilimde ilerlemiş ve devrinin ünlü simalarından olmuştur. CAİZ: (Ar.) Er. 1. Geçer. 2. Caiz, İslam'ın mumaleta taalluk eden 5 ahkamından biridir. 3. İşlenmesi, yapılması "müsaade alınabilir" anlamında olup, şeran yasaklanmayan her fiili içerir. CAİZE: (Ar.) Ka. 1. Armağan, hediye. 2. Yol yiyeceği, azık. 3. Eski şairlere yazdıkları methiyeler için verilen bahşiş. CALİB: (Ar.) Er. - Çekici, celbedici, cazib. CALİBE: (Ar.) Ka. - Kendine çeken, celbeden, çekici. CALP: (Ar.) Er. - Güçlü, kuvvetli, gayretli. CALUT: (Ar.) Er. - Calut, Ad ve Semud kavimlerinin soyundandır. Hz. İsmail'den evvel bir müddet Beni İsrail'e hükümdar oldu. Onlara zulmetti. Filistin'de yaşayan Berberilerin krallarına Calut adı veriliyordu. Filistinlilere yaptığı zulümden dolayı Hz. Davud tarafından öldürülmüştür. Kur'an-ı Kerim'da üç yerde ismi geçmektedir (el-Bakara, 249-250-251). İsim olarak tercih edilmez. Ç ÇEVİK: (s.) Er. - Çabuk davranan, hızlı ve hareketli. ÇEVİKCAN: - (bkz. Çevik). ÇEVRİM: (Tür.) Er. 1. Sınır. 2. Girdap. 3. Sürekli ve düzenli değişme. ÇIDAM: (Tür.) Er. - Sabır, tahammül. ÇINAR: (Fars.) Er. - Çınar ağacı. ÇINAY: (Fars.) Ka. - Soylu ay, ayın en parlak zamanı. ÇIRAĞ: (Fars.). - Meşale, ışık, kandil (bkz. Çerağ). - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. ÇİÇEK: (Tür.) Ka. 1. Bitkilerin üreme unsurlarını ihtiva eden renkli veya beyaz renkte açan, çok defa kokulu, sonradan meyve veya tohum haline gelen kısımları (bkz. Şükûfe). 2. Bitki, çiçek açan bitki. 3. Bazı şeylerin toz haline getirilmiş özü, kükürt çiçeği. 4. Kumaş veya başka şeyler üzerine yapılan renkli veya renksiz süsleme. ÇİĞDEM: (Tür.) Ka. - Zambakgillerden, soğanlı otsu, çeşitli renklerde çiçek açan kır bitkisi, mahmur çiçeği. ÇİLAY: (Tür.) Ka. - Ayın üzerinde beliren açık renk lekeler. ÇİLE: (Fars.), l. Zevk ve sefadan el çekerek kuytu bir yerde yapılan 40 günlük ibadet. 2. Eziyet, sıkıntı. 3. İbrişim, yün vs. demeti. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. ÇİLTAY: (Tür.) Er. - Üzerinde benekler bulunan tay. ÇİNEL: (Tür.). - Doğru, dürüst, namuslu kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. ÇİNER: (Tür.). - (bkz. Çinel). ÇİNTAR: (Tür.) Er. - Sabah vakti. ÇİNTAY: (Tür.) Er. - Soylu at. ÇİNUÇİN: (Tür.) Er. - Üstün, galip, zafer kazanmış. ÇİRAY: (Fars.). 1. Yüz çizgileri, yüz güzelliği. 2. Beniz, yüz. 3. İnsan resmi. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. ÇİRE: (Fars.). 1. Maharetli, becerikli. 2. Kahraman, yiğit. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. ÇİTRA: (Fars.) Er. - Afganistan'da bir kabile. Büyük ekseriyetle ari ırktan olup narin yapılı, güzel gözlü ve gür saçlı, hoş ve cazip tavırlı olmalarına rağmen haşin, sert yapılı ve gaddar olarak bilinmektedirler. ÇOĞA: (Tür.) Er. - Çocuk, yavru. ÇOĞAHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Çoğa). ÇOĞAN: (Tür.) Er. - Kökü ve dalları sabun gibi köpüren bitki, çöven. ÇOĞAŞ: (Tür.) Er. - Güneş. ÇOĞUN: (Tür.). - Çok defa, ekseriya. ÇOKAY: (Tür.) Er. 1. Köy zengini, çiftlik sahibi. 2. Eşkıya. ÇOKMAN: (Tür.) Er. - Topuz, gürz. ÇOLPAN: (Tür.) Ka. 1. Çoban yıldızı. 2. Aciz, beceriksiz, zavallı. 3. Zühre, venüs. D DALYA: (Tür.) Ka. - Yıldız çiçeği. DAMAN: (Fars.) Er. 1. Etek. 2. Bir dağ silsilesinin eteğinde uzanan bölge. DAMLA: (Tür.) Ka. 1. Bir sıvıdan ayrılarak düşen parça halinde, küçük miktar, katre. 2. Belli miktarlarda akıtılarak kullanılan ilaç. .DANİŞ: (Fars.) Er. 1. Bilim, bilgi, ilim. Ehl-i daniş: Bilgi sahipleri. Daniş-Merd: Bilgili, Tanzimattan önce kadıların yanında stajer olarak çalışan kimse. - Danişmend: Sultan Melikşah'ın alimlerinden emir Danişmend'in kurmuş olduğu bir Türk devlet ve sülalesi. |
-->: BİR DEMET ŞİİR
DANİYAL: (İbr.) Er. - Ben-i İsrail peygamberlerinden biri. "Tanrı benim yargıcımdır" anlamına gelir. İki tane Daniyal vardır: a) Babillilcre esir olmuş genç Daniyal, b) Hz. Nuh ile Hz. İbrahim arasında geçen zamanda yaşayan Daniyal.
DARCAN: (Tür.) Er. 1. Aceleci, sıkıntılı. 2. Serçe. DAREKUTNİ: (Ar.) Er. - Ebu'l-Hasen Ali b. Ömer. Tanınmış muhaddislerdendir (917-995) yıllan arasında yaşamış 80 yaşında Bağdat'ta vefat etmiştir. Hadis sahasında kıymetli eserleri vardır. DARGA: (Tür.) Er. - Başkan, lider. DARİMÎ: (Ar.) Er. - Ebu Muhammed b. Abdurrahman. Hadis bilgini. Müslim ve Ebu İsa hadislerini Darimi'den aldıklarını söylerler. En meşhur eseri Camiu's-Sahih'dir. DAVUD: (İbr.) Er. Kendisine kitap olarak Zebur'un gönderildiği büyük peygamberlerden biri. Kur'an-ı Kerim'de 16 yerde ismi geçer. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır. .DEFİNE: (Ar.) Ka. 1. Yere gömülmüş, kıymetli eşya. 2. Kıymet ve değeri olan kimse veya mal. DEFNE: (Yun.) Ka. - Akdeniz ikliminde yetişen, yapraklan sert ve üst yüzleri parlak açık sarı çiçek ve güzel kokan defnegillerden bir ağaç. DEĞER: (Tür.). 1. Bir şeyin tam karşılığı, kıymet, baha. 2. Layık. 3. Bir şeyin sahip olduğu yüksek vasıf. 4. Ehliyet, kabiliyet. 5. Kadir, itibar. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. DEHNA: (Ar.). - Kızıl. Kumun rengi dolayısıyla Arabistan'da ıssız iller adıyla anılan bir çölün adı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. DEHRİ: (Ar.). - Dünyanın sonsuzluğuna inanıp öteki dünyayı inkar eden, ruhun da cesetle birlikte öldüğüne inanan. Materyalist Hz, Aişe'ye refakat etmiştir. E EBBEDULLAH: (Ar.) Er. - Allah ebedi eylesin, daim eylesin. EBECEN: (Tür.) Er. - Akıllı çocuk. EBER: (Ar.). - Hayırlı, şerefli, faziletli. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. EBHER: (Ar.) Er. - En parlak. .EBRAR: (Ar.) Er. 1. Hayır sahipleri. 2. İyiler, dindarlar, özü sözü doğru olanlar. Şeş Ebrar: Altı hayır sahibi, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin. EBRU: (Fars.) Ka. 1. Kaş. 2. Bulut renginde, buluta benzer, bulut gibi dalgalı, bulutlu. 3. Kağıt üzerine kendine has usulle yapılan, mermer, damarları gibi dalgalı şekilli süsleme. Ciltçilikte ve hüsn-ü hat'ta kullanılır. EBU: (Ar.) Er. - Baba, ata. (bkz. Ebi, peder). EBU ALİ SİNA: (İbn Sina). Ali Sina'nın babası anlamında. Ünlü Türk bilgini. EBUBEKİR: (Ar.) Er. - Deve yavrusunun babası. - Hulefa-i Raşidin'in ilkidir. Hz. Ebubekir'in lakabı. Rasûlullah (s.a.s)'ın nübüvvetinden önce de sonra da en yakın arkadaşı olmuştur. EBU CEHİL: (Ar.) Er. - (Ebu'l-Hakem Amr b. Hişam b. el-Muğire) İs*lam'ın doğuşunda müslümanların en büyük düşmanlarından. Mekkeli müşrik. Müslümanlara en büyük işkeneler onun tarafından yapıldı. Cehalet ve bilgisizliğin babası anlamında Ebu Cehil denildi. Hakkında ayetler indi. Bedir savaşında İslam mücahidi İbn Mes'ud tarafından öldürüldü. |
-->: BİR DEMET ŞİİR
EBU HUREYRE: (Ar.) Er. - Suffe ashabındandır. Birçok hadis rivayet etmiştir.
EBU UBEYDE B. EL-CERRAH: (Ar.) Er. - (571-639) (Amr b. Abdullah). İslami ilk kabul eden sahabelerden biri. Cennetle müjdelenmiştir. Çeşitli cephelerde ordu komutanlığı yaptı. Suriye'de vefat elti. EBU ZER: (Ar.) Er. - Altın sahibi, servet ve zenginlik sahibi. EBU ZER EL-GIFARİ: (Ar.) Er. -Sahabedendir. EBYAR: (Ar.) Er. - Pek ak, pek beyaz. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. ECE: (Tür.) Ka. 1. Baş reis. 2. Kraliçe. 3. Ana. 4. Yaşlı kadın. ECEGÜL: (Tür.) Ka. - (bkz. Ece). ECEHAN: (Tür.). - (bkz. Ece). ECEMİŞ: (Tür.) Er. - F FAHAMET: (Ar.) Ka. 1. Fahimlik, ululuk. 2. İtibar, kıymet, değer. FAHHAR: (Ar.) Er. 1. Çok övünen, kendini çok metheden. 2. Çanak, çömlek, toprak testi. 3. Saksı. FAHİM: (Ar.) Er. 1. Akıllı, anlayışlı, kavrayışlı.2. Ulu, büyük, sayan. FAHİME: (Ar.) Ka. - (bkz. Fahim). FAHİR: (Ar.) Er. 1. Övünülecek, iftihar edilecek. 2. Şerefli, kıymetli. 3. Parlak, güzel, mükemmel. FAHİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Fahir). FAHREDDİN: (Ar.) Er. - Dinin övdüğü, diniyle övünen. Dinin seçkini. Fahreddin Razi: (Rey 1149-Horat 1209). Müfessir, kelamcı. Dilbilimci. Fizikçi. Tıpçı. FAHRİ: (Ar.) Er. - Bir karşılık beklemeden yalnızca şeref ve iftihar vesilesi olarak kabul edilen iş. (İş, sıfat, unvan). Fahri aza, fahri üye; maaşsız, ücretsiz veya müessese için gurur kaynağı olan kişi. FAHRİYYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Fahri). İslami edebiyatla, şairlerin kendi vasıflarından, faziletlerinden ve şairlik kuvvetlerinden bahsettikleri şiirler. Daha çok kasidelerin bir bölümü bu şekildedir. FAHRUNNİSA: (Ar.) Ka. - (bkz. Fahir). - Çok övünen, şanlı, şerefli, onurlu kadın. FAİK: (Ar.) Er. 1. Üstün, seçkin, yüksek, ileri. 2. Mümtaz, manevi olarak üstün olan. FAİKA: (Ar.) Ka. - (bkz. Faik). FAİZ: (Ar.) Er. - Fevz bulan, muradına ulaşan, başarı kazanan. Kur'an'da müslümanları vasfetme sadedinde birçok yerde geçmektedir. FAİZA: (Ar.) Ka. - (bkz. Faiz). FAKI: (Tür.) Er. - Fakih'ten bozma kelime. Anadolu'da okuryazar ve bilgili imam, hoca gibi kimselere eskiden verilen unvan. FAKİH: (Ar.) Er. l. Bir şey bilen yahut anlayan kimse. 2. Fıkıh ilminde üstad. İslam hukuk bilgini. FALİH: (Ar.) Er. 1. Felaha eren, başarı kazanan, muradına eren. 2. Toprağı süren, eken. FARABİ: (t.h.i.) Er. - 870-950 yıllan arasında yaşamış ve Aristo felsefesinin İslam aleminde yayılmasına yol açmış Türk filozofudur. Kendisine muallim-i sani (Aristo'dan sonra 2. üstad) unvanı verilmiştir. Eserlerinin İbn-i Sina üzerinde büyük tesiri vardır. Kanun dediğimiz çalgının mucididir. Asıl adı "Ebu Nasır Muhammed'tir. FARUK: (Ar.) Er. 1. Haklıyı-haksızı ayırmakta güçlü olan. 2. Doğruyu yanlıştan ayıran. 3. Keskin. - Hz. Ömer'in lakabı; haklıyı haksızdan ayırederek adaleti tam yerine getirmekte ün kazandığı için "Faruk" kelimesiyle adlandırılmıştır. FARÛKİ: (Ar.) Er. - Hz. Ömer'in nesline yahut adaletine mensup. FARYAB: (Fars.) Er. 1. Dere ve ırmak suyu ile sulanan yer. 2. Eski Horasan'da Delh'e yakın bir şehir. FATİH: (Ar.) Er. 1. Fetheden, açan. 2. Bir ülkeyi, şehri veya kaleyi zapteden kimse. 3. Hüküm veren anlamında, Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarından biridir. A'raf suresi 89. ayet. - İstanbul'u fetheden yedinci Osmanlı padişahı Sultan Mehmet Han'a bu fethinden ötürü verilen unvan. FATİN: (Ar.) Er. 1. Zeki, anlayışlı. 2. Zihni açık, kavrayışlı. Uyanık. FATÎNE: (Ar.) Ka. - ((bkz. Fatin). FATIMA: (Ar) Ka. 1. Sütten kesilmiş. 2. Kendisi ve zürriyeti cehennemden uzak kılınmış.- Hz. Peygamber'in Hz. Hatice'den dünyaya gelen en küçük kızının adıdır. Hicretten 18 yıl önce 605'te Mekke'de dünyaya gelmiştir. 632 yılında Medine'de vefat etmiştir. 18 yaşında iken Hz. Ali ile evlenmiş, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Ümmü gülsüm ve Hz. Zeyneb adında dört çocuğu vardır. Rasûlullah (s.a.s)'tan sonra 6 ay yaşamıştır. Lakabı Zehra'dır. FATMAGÜL: (Ar.) Ka. - (bkz. Fatma |
-->: BİR DEMET ŞİİR
GAMZE: (Ar.) Ka. 1. Süzgün bakış. 2. Çene veya yanak çukurluğu.
GANİ: (Ar.) Er. 1. Zengin varlıklı, bol doygun. 2. Sahip olduğunda fazlasını istemeyen. Allah'ın isimlerinden. - (bkz. Abdülgani). GANİYE: (Ar.) Ka. 1. Zengin kadın. Zengin kız. 2. Çok hoş. 3. Şarkıcı. GANİM: (Ar.) Er. - Ganimet alan. GANİME: (Ar.) Ka. - (bkz. Ganim). GANİMET: (Ar.) Ka. - Kafirlerle yapılan savaş sonucu ele geçirilen mal, para, silah gibi metalar. İslami usullere göre tasnif edilip, beytülmale, fakirlere, yoksullara ve mücahidlere dağıtılır. GARİB: (Ar.) Er. 1. Yabancı, acaib. Kimsesiz, memleketinden uzak. Türk dil kuralları açısından "b/p" olarak kullanılır. GARİBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Garib). GAVS: (Ar.) Er. 1. Suya dalma, dalgıçlık. 2. Yardım muavenet. 3. Yardım istemek için bağırmak. 4. Yardımcı, imdada yetişen. 5. Allah'ın velileri, hakkında kullanılır. Daha çok ünvan olarak verilir. - Gavs-ı Azam: Tarikat kurucusu, özellikle Abdülkadir Geylani için kullanılır. GAYE: (Ar.) Ka. 1. Maksat, meram. 2. Netice, son, hedef. GAYRET: (Ar.). 1. Çalışma, çabalama. 2. Kıskanma, çekememe. 3. Aziz ve kutsal bir şeye tecavüz edildiğini görmekten doğan asil temiz duygu. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. GAZA: (Ar.) Er. - Din uğruna savaş. GAZAL: (Ar.) Er. 1. Ceylan. 2. Geyik, âhû. 3. Geyik yavrusu. 4. Güzel göz, irigöz. GAZALE: (Ar.) Ka. - Dişi geyik. GAZANFER: (Ar.) Er. 1. İri arslan, şir. 2. Cesur, yürekli, yiğit adam. 3. Hz. Ali'nin lakabı. GAZEL: (Ar.) Er. 1. Latif. 2. Kuruyarak dökülmüş ağaç yaprağı. 3. Divan, Fars ve Arap edebiyatlarında en yaygın nazım şekli. GAZİ: (Ar.) Er. 1. Allah yolunda savaşan kişi. 2. Gaza sırasında yaralanan kimse. 3. Gaza sırasında yararlıklar gösteren kumandanlara verilen unvan. 4. 2. Mahmud zamanında çıkarılan altın sikke. GAZİR: (Ar.) Er. 1. Yumuşak, mülayim. Tatlı, nazik, uysal. GAZİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Gazir). GAZİYÜDDİN: (Ar.) Er. - Din uğrunda yara alan, yaralanan. Savaşan. GAZZAL: (Ar.) Er. - İplikçi. GAZZALİ: (Ar.) Er. - İslam aleminin büyük mütefekkirlerinden. - Babası "Gazzal-iplikçi" sanatçısı olduğu için kendisine Gazali adı verilmiştir. GELİNCİK: (Tür.) Ka. 1. Yazın kırlarda yetişen kırmızı ve büyük çiçekli bitki. 2. Sansargillerden ince yapılı, sivri çeneli, küçük bir hayvan. 3. Mezgitgillerden, yılan balığına benzer eti sevilen bir balık. GENÇ: (Fars.) Er. 1.Hazine define. 2. (a.) Naz, eda, cilve. GENCAL: (Tür.) Er. - Genç kal. -(bkz. Genç). GENCAY: (Tür.) Er. - Ayın bir haftalık oluncaya kadar ki şekli, hilal. GENCE: (Fars.) Er. - Kuzey Azerbaycan'ın Baku'dan sonra en büyük şehri. GENCER: (Tür.) Er. - Yeni taze, körpe kimse, yiğit. GENÇYAZ: (Tür.). - İlkbahar. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. GERMA: (Fars.) Ka. - Sıcak yaz. GEVAN: (Fars.) Er. - Kahramanlar, yiğitler. GEVHER: (Fars.) Ka. 1. Değerli taş. 2. Elmas. 3. Bir şeyin aslı, esası. GEVHER ŞAD: (Fars.) Ka. -Pırlanta gibi kıymetli ve neşeli. Gevherşad'. Baysungur'un annesi. GEYSU: (Fars.) Ka. - Uzun saç, saç örgüsü, zülüf. GEZEGEN: (Tür.) Er. - Güneş etrafında dolanan, ondan aldıkları ışığı yansıtan gök cisimlerinin ortak adı. GIYAS: (Ar.) Er. - Yardım, gavs, nusret. |
-->: BİR DEMET ŞİİR
GIYASEDDİN: (Ar.) Er. - Dinin yayılması için yardımı dokunan zat. Gıyaseddin Keyhüsrev I: Anadolu Selçuklu Sultanı. - Türk dil kuralına göre "d/t" olur.
GİLMAN: (Ar.) Er. 1. Tüyü, bıyığı çıkmamış delikanlılar gençler. 2. Köleler, esirler. 3. Cennette hizmet gören erkekler. GİLŞAH: (Fars.). 1. Balçık şah. 2. Balçıkta yapıldığı H HAMRA: (Ar.) Ka. - Daha, pek çok kızıl, kırmızı. - el-Hamra: İspanya'nın Gırnata şehrinde Araplardan kalma meşhur saray. HAMZA: (Ar.) Er. 1. Arslan. 2. Heybetli, azametli demektir. - Hz. Peygamber'in amcası, Mekke döneminde müslüman olmuş, Uhud Savaşı'nda Vahşi tarafından şehid edilmiştir. |
-->: BİR DEMET ŞİİR
[B][CENTER][FONT="Comic Sans MS"]UNUTMAK KOLAY..!
[COLOR="Purple"][URL=http://www.ankette.com/ateslitaraftar.html]Unutmak kolay diyordun ya Kolaymış meğer Unuttum adını,her kelimesini unuttum Dalga dalga savrulan saçlarını unuttum Kömür karası yaşlı gözlerini unuttum ben Unutmak kolay diyordun ya Kolaymış meğer Yağmur altında gezdiğimiz sahilleri unuttum ben Bana ilk seni seviyorum dediğin O çay bahçesini unuttum ben Unutmak kolay diyordun ya Kolaymış meğer Elini ilk tuttuğumda Yüzündeki o masumluğu unuttum ben Sarıldığımda ise Başımı döndüren gül kokulu,kokunu unuttum ben Unutmak kolaymış be bitanem O yüzündeki gülüş,içindeki sıcaklık Seni özlüyorum dediğinde Gözünden akan iki damla yaş Ve seni öptüğümde içinde kaybolduğum yıldızlar Bütün bunları unutmak O kadar kolaymış ki bi tanem O kadar kolaymış ki hepsini unuttum[/URL] [/COLOR] Fatih Gül [/FONT][/CENTER][/B] |
BEN
[B][CENTER][FONT="Comic Sans MS"][COLOR="Red"]BEN..!
[URL=http://www.ankette.com/ateslitaraftar.html]işte yine ben gözleri hüznün gözyaşları umudun kıvılcımları ile dolu olan çocuk ne olacak şimdi yine geri döndüm umutlarım yarım kalmış şekilde gözlerimin nemliliğiyle bul bakalım çaresini dindir bu gözlerden akan nehirlerin suyunu sen sebep oldun çaresinide sen bul bakalım [/URL] bEN öZGÜRÜM....[/COLOR][/FONT][/CENTER][/B] |
WEZ Format +2. Şuan Saat: 03:37. |
Powered by: vBulletin. Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Copyright © 2005