Tekil Mesaj Gösterimi
Dünya'da Futbol Kültürü ve Sivas'ın Yeri
Alt 20.08.2014, 01:32   #1
eyuphulagu
Usta Yiğido
 
Üyelik Tarihi: 06.02.2008
Mesajlar: 2.770
Thanks: 8.566
1.466 Mesajına 3.580 Kez Teşekkür Edildi.
Tecrübe Puanı: 877 eyuphulagu FAZLA SÖZE GEREK YOKeyuphulagu FAZLA SÖZE GEREK YOK
Standart Dünya'da Futbol Kültürü ve Sivas'ın Yeri

Bir arkadaşımız Sivas'ta futbol kültürü olmadığını;onun içinde kombine satışının çok yetersiz olduğunu söylemiş..Bence bu sözden yola çıkarak Dünya da ve Türkiye'de futbol kültürünün nasıl olduğu üzerinde yapılan bir araştırmayı szilerle paylaşıyorum:FUTBOL KÜLTÜRÜ-KÜLTÜR FUTBOLU: Toplumların ekonomik, siyasi ve sosyal yönlerini inceleyen; bu konuda kitaplar yazmış tanınmış bir Araştırmacı ve Yazar Emre Kongar ve Mithat Bereket’in NTV’deki Anahtar programında futbol ve futbol kültürü üzerine yaptıkları söyleşi... 1 Temmuz— Son 2 haftadır, neredeyse hayatımızın bir parçası olan futbolun, şimdiye kadar hiç ele alınmayan, çok farklı bir boyutuna bakacağız.... Futbolcular, antrenörler, teknik direktörler ve tabii hakemler... Futbolun sahadaki görüntüsünde bunlar var...Ve tabii tribündeki taraftarlar... Hiç düşündünüz mü? Bir insan nasıl taraftar olur? Neden, taraftar olur? İnsanı ağlatan, güldüren, kahreden; dünyada hiçbir şeyle ölçülemeyecek zevkleri veya hüzünleri yaşatan, mide kramplarına, kalp krizlerine yol açan taraftarlık nasıl bir duygu selidir? 60 yaşındaki insanları çocuk gibi kavga ettiren; evde televizyondan seyredilen maçlarda, uğur olsun diye ikide bir koltuk değiştirten; hatta tuvalete gidildiği zaman gol atılmışsa, maç bitene kadar “burası uğurlu geldi” diye tuvaletten çıkartmayan taraftarlık, nasıl olmuş ta tüm benliğimizi kaplamıştır?
Ve en önemlisi, milyonlar kendi ülkelerinin takımını izlerken nasıl bir ortak inanç içine girerler?... Herkesin aynı kurallarla oynadığı basit bir oyuna milli kültürler, gelenekler inançlar nasıl damgasını vurur? Emre Kongar ile birlikte bütün bu sorulara yanıt bulmaya çalışıp futbolun bambaşka bir yüzüne bakıyoruz. FUTBOLUN KÜLTÜRÜ MÜ?... YOKSA, KÜLTÜRÜN FUTBOLU MU?Acaba, her ülkenin milli karakteri yeşil sahalara nasıl yansıyor? Ülkelerin tarihi ve kültürü, milli takımlarının oynadığı futbolu nasıl etkiliyor? Ve daha da önemlisi, bu kültürler ya da ulusal kimlikler futbol’dan nasıl etkileniyorlar? Bunun için de gelin önce, futbolun ülkeler için önemine ve toplumların milli kimlikleriyle ilişkisine bakalım. Çünkü, futbol, günümüzde artık sadece bir spor olmaktan çıkmış, ekonomik, siyasi, kültürel ve toplumsal açıdan bir iktidar ve güç nesnesi haline gelmiş durumda.
BREZİLYA:
Geniş kumsallar, kahve, samba,ve futbol...
İşte Brezilya için dünyada en çok kullanılan sözcükler bunlar. Kendilerini futbolun ülkesi olarak tanımlıyorlar. Gerçekten de burada, ulusal kimliğin en büyük sembolü futbol... Brezilyalılar futbollarıyla çok gururlanıyorlar çünkü oynadıkları futbolun aslında kendi milli karakterlerini de yansıttığına inanıyorlar... Vee sahada futbolcular; trübünlerde de taraftarlar futbol kanalıyla bu milli ruhu, tüm dünyaya yansıtıyorlar...
Bir çok ırktan gelen pek çok etnik gruptan oluşan, dünyanın beşinci en büyük ve en kalabalık ülkesi olan Brezilya’yı bir arada tutan bağlardan biri de kuşkusuz futbol sevgisi. Bu sevgi o kadar büyük ki, Dünya Kupası’nı neden kaybettiğini, iki yıl boyunca soruşturan tek ülke de yine Brezilya oldu.
Aslında, Latin Amerika’da ‘kriz’ denince akla gelen ülkelerden birisi de hep Brezilya oluyor. Brezilyalılar, ekonomilerindeki dalgalanmalarla, yüksek enflasyon oranlarıyla ve paralarından attıkları bol sıfırlarla hep dünya ekonomisinin gündemindeler.Durum böyle olunca da, futbol Brezilya için dertleri unutturan ve daha da önemlisi dünya karşısında “biz de buradayız” dedirten bir ilaç haline geliyor. Bu yüzden de, Brezilya’da futbol başarıları milli kimlik açısından son derece önemli. Futbolun ve dünya çapındaki başarıların pek çok derde ilaç olabildiği Brezilya’da tabii bu durumdan siyasetçiler de yararlanmaya çalışıyorlar.
Brezilya’da futbol, siyasi kariyer yapma açısından da önemli. Örneğin, Fernando Collork, Brezilya Cumhurbaşkanı olmadan önce ‘Centro Deportivo Alagoano’ adlı futbol klübünün başkanıydı. Bu da Brezilya halkının futbolla ilgili insanlara verdiği önemin bir başka göstergesi. Zaten Brezilyalılar’a göre, Cumhurbaşkanından sonra ülkedeki en önemli pozisyon milli takımın antrenörlüğü... Brezilya futbolda kendini sitilini yaratmayı da başardı. Bu stil birçoklarına göre Brezilya’nın kültüründe varolan ünlü samba dansından esinlemiş durumda. Brezilyalı futbolcular, bu ülkede neredeyse milli dans haline gelmiş olan samba hareketlerini bilinçaltından oynadıkları futbola da yansıtıyorlar. Bu durumda da oynadıkları futbol estetik açıdan oldukça keyif verici oluyor.
ARJANTİN
Askeri darbeler, tango, hüzün, ekonomik krizler ve futbol...
Dünyanın neresinde olursa olsun bu sözcükler hep Arjantin’i anlatır... Aslında, Arjantin’e futbolun gelişi, bu ülkeye akın eden göçmenler ve nüfusun çoğunluğunun genç olması nedeniyle yaşanan kimlik krizi yıllarına rastladı. Bu nedenle, futbol, Arjantin’de de tıpkı Brezilya’da olduğu gibi, yeni milli kimliğin önemli unsurlarından biri haline geldi. Ve futbol sahası, adeta bu tangolar ülkesinde, zencilerin, beyazların, mestizoların ortaklaşa rol aldığı önemli bir sahne; hatta bir arena. Futbol burada da tıpkı Brezilya gibi, toplumun ideallerinin sembolü oldu.
Arjantin’deki azınlık grupları da futbol sayesinde, diğer alanlarda olmadığı kadar öne çıktılar. Dönemin kimi politikacıları ve entellektüelleri, futbolu, daha az gelişmiş kültür gruplarının etkilenmesi için mükemmel bir araç olarak gördüler. Peronizmin destekçileri, futbolu Arjantin’le bağdaştırmanın yerine, rejime bağlılıkla bütünleştirdiler ve böylece geniş alt sınıfları rejime bağlamayı başardılar.
Bu yüzden, rejimdeki değişiklikler de futbola yansır hale geldi. Öyleki, Peronizmin 1955’te çöküşünden sonra, Arjantinli futbolcuların kendilerine olan güvenlerini kaybettikleri ve bu yüzden de 1958’deki Dünya Kupası’nda İsveç’e yenildikleri iddia edildi.
1958’den önce futbolda Arjantin stili, dış etkenlerden bağımsız olarak gelişiyordu. Fakat 1958’den sonra ülkede hem ekonomi hem de futbol açısından Avrupa örnek alınmaya başlandı. Hatta futbolda resmen Avrupa ekolü taklit edilir hale geldi. Ancak, 1974-1982 yılları arasında Arjantin milli takımının antrenörlüğünü yapan Cesar Menotti’nin ipleri eline almasıyla ‘Arjantin stili’ yeniden ağırlık kazandı. Oyunda aldatma ve son derece zeki anlık buluşlar, bugün Arjantin stili futbolun en önemli özelliklerini oluşturuyor.

FRİKA
Yağmur ormanları, safari, yoksulluk ve futbol...
Uzun yıllar sömürge altında yaşayan yaşlı kıtayı işte en iyi bu sözcükler tanımlıyor. Afrika’daki herşey gibi futbol da bu kıtanın koloni tarihinden etkilendi. Bu kıtayı sömüren devletlerinin Afrika ülkeleri üzerinde her konuda etkisi oldu.
Futbolu Afrika’ya getirenler de tabii yine bu sömürgeci devletler oldu. Ve sömürgeciler de, futbolun bu ülkelerde milli bir kimlik oluşacak kadar önem kazanmasını herzaman engellediler. Bu nedenle, Afrika’nın kendine öz futbol tarihi asıl 1960’lardan sonra; yani, koloni dönemi bitince başladı. Ve bağımsızlığını kazanan yeni ülkelerin, yeni liderleri de ülkelerini yeniden yaratırken, futbolu milli kimlik oluşturmakta kullanmaya başladılar. Afrika’da futbol giderek ülkeyi ve yerlileri birbirine bağlayan bir araç haline geldi. Ve bu o kadar ileri gitti ki, Afrika ülkeleri , eskiden sömürgeleri oldukları ülkelere futbol sayesinde kafa tutmaya başladılar.
Bugün, hemen hemen bütün Afrika takımlarında, kendi ülkelerinin ötesinde, tüm Afrika ve zenciler için oynamak ve kazanmak hırsı var. Tabii, durum böyle olunca da Afrika’daki siyasetçiler popülaritelerini arttırmak için yine futbolu kullanıyorlar. Senegal’in Cumhurbaşkanı, takımının zaferini duyunca Fransa gezisini yarıda bırakıp, ülkesine geri döndü ve halkıyla birlikte kutlamalara katıldı.
Senegal’deki bu kutlamaların merkez noktası da cumhurbaşkanının sarayı oldu. Binlerce taraftar ikinci tura çıkışın zaferini orada buluşarak kutladı. Cumhurbaşkanının halka yakınlığı ve futbolun bürokrasi ile halk arasındaki bariyerleri yıkması, kutlamaların ulusal zafer havasına dönüşmesindeki en büyük etken.
Aynı şekilde, Senegal’in kupadan elenmesinin ardından halkı teselli etmek için mikrofonların başına geçen de yine devlet başkanı oldu.
Senegalli taraftarlar da tribünlerde futbol formalarından çok geleneksel kıyafetleriyle yer alıyorlar. Bütün bunların altında aslında futbolun da ötesinde bir milli kimlik yatıyor. Senegalliler için futbol işte bu milli kimliği, tüm dünyaya göstermek için bir araç niteliğinde...
JAPONYA
Samuraylar, gelenekler, teknoloji ve son olarak futbol...
Güneşin doğduğu ülkeyi işte en iyi bu bu sözler anlatıyor. Japon futbolunun modernleştirilmesinde dönüm noktası 1970’lerin başı oldu. Futbol ilk olarak üniversitelerde, gençler arasında oynanmaya başladı. Bunun üstüne dev japon şirketleri, kendi imajlarını yenilemek için bu takımlara sponsor olmaya başladılar. Bu durumda da Japonya’da futbol hızla gelişmeye başladı. JAPONYA
Samuraylar, gelenekler, teknoloji ve son olarak futbol...
Güneşin doğduğu ülkeyi işte en iyi bu bu sözler anlatıyor. Japon futbolunun modernleştirilmesinde dönüm noktası 1970’lerin başı oldu. Futbol ilk olarak üniversitelerde, gençler arasında oynanmaya başladı. Bunun üstüne dev japon şirketleri, kendi imajlarını yenilemek için bu takımlara sponsor olmaya başladılar. Bu durumda da Japonya’da futbol hızla gelişmeye başladı. Ancak, takımların sahipleri şirketler olduğu için, takım kapanmadıkça transfer olmak yasaktı. Çünkü, futbolcular da o şirketlerin çalışanları durumundaydılar. Aslında, bu Japonya’da hakim olan ‘kişiler hayatları boyunca aynı şirkete sadık kalmalıdır’ geleneğinin de bir sonucuydu... Japon halkı, iş değiştirmeye kesinlikle iyi bakmıyor ve bunu sadık olmayan bir davranış olarak görüyor.
Durum böyle olunca da, Japonya’daki futbol ligi, reklam şirketlerinin araştırmaları sonucu oluşturuldu. Geleneksel sporları sumo’dan 80’lerden itibaren sıkılmaya başlayan Japonların bu dönemde imdadına futbol yetişti. İmajı yenilenmiş futbolun hedef kitlesiyse artık Japon gençleriydi.
Eskiden pasif olan; bu alanda fazla öne çıkmayan Japon taraftarlar, artık dünyadaki rakiplerini aratmayacak şekilde boyanmış yüzleri ve özel tezahüratlarıyla takımlarının yanında yer alıyorlar.
Japon kadınları da aslında saha dışında kullanamayacakları maço bir dili, tribünlerde rahat rahat kullanıyor ve futbolun getirdiği özgürlüğün tadını çıkarıyorlar.
Öte yandan, daha önce sahalarda hiçbir şiddetin görülmediği Japonya’da, futbolun günlük yaşamdaki rolü arttığından bu yana çeşitli olaylar yaşanmaya başlandı.
Ancak, bunlar, dünyanın diğer ülkelerinde görmeye alışık olduğumuz klasik şiddet olaylarından oldukça farklı. Özellikle, Japonya’ya özgü saygı ve özür dileme gibi değerlerin ortaya çıkardığı şiddet olayları oldukça ilgi çekici.
Japon milli takımı, japon geleneklerinde varolan saygıyı sahaya da taşıyorlar. Futbolcular son derece çalışkan. Herkes her zaman koşuyor. Ve herkes çok disiplinli. Oyun düzeni hiç bozulmuyor. Futbolcular, sadece kendilerine verilen görevi yapıyorlar. Serbest oynayan oyuncu nerdeyse hiç yok.

ALMANYA
Endüstri, disiplin, bira, ve futbol...
Dünya tarihinin önemli dönemlerinde hep başrol oynayan Almanya işte bu sözcüklerle tanımlanabilir. Almanya ligi 1900’de kurulduğundaki, yetkililerin ilk görevi, futbol karşılaşmalarında oynayabilecek ‘uygun’ takımları ayıklamaktı. İşçi sınıfının oluşturduğu takımlar ‘vahşi’ olarak nitelendiriyordu ve bu nedenle oynamalarına izin verilmiyordu. Ancak bir süre sonra Alman Futbol Federasyonu bu işçi sınıfı takımlarının sayısını ve gücünü görmezlikten gelememeye başladı. Ve nihayet işçilere de sahaların yolu açıldı.
Orta sınıfı temsil eden federasyon, bu klüplerin yine orta sınıftan gelen yöneticilerden oluşan bir komite kurmalarını sağladı ve böylece de kontrolü eline geçirmiş oldu.
Alman taraftarlardan uluslararası maçlarda oldukça şovenist davranışlar görmek mümkün. Almanların holiganlığa varan davranışları yakın zamanda Fransa, Hollanda, Belçika ve Polonya’ya karşı oynanan maçlarda ortaya çıktı. Ayrıca, Almanların uluslararası maçlarda gösterdikleri şiddetin korkusundan, aslında 20 nisan 1994’te İngiltere’ye karşı oynanacak maç bu tarihin Hitler’in doğumgünü olmasından dolayı ileri bir güne ertelenmişti. Bugün, Alman sağcılarını, özellikle yurtdışındaki maçlarda Nazilerin kullandığı ‘gamalı haçlı’ formalar içinde görmek mümkün. Disiplinleriyle ünlü Almanların milli takımındaki futbolcuların oynayış tarzları da adeta bir makinanın işleyişini andırıyor. Burada tüm oyuncular kendi işlevlerini yerine getiriyorlar. Takımda pek yıldız yok, herkes neredeyse eşit derecede yetenekli.

TÜRKİYE
Deniz, güneş, turizm, misafirperverlik, batılıların dünya kupasında taktıkları lakapla yeniçeriler, ve futbol...
Doğu ile Batı’yı; Asya’yla Avrupa’yı birleştiren Türkiye’yi dünya işte bu sözcüklerle tanıyor... Türkiye’ye futbolu İngilizler getirdi. Bu konuda önce, İslama aykırılık tartışması yaşandı. Sonra da ‘ayaktopu’, 1930’lu yıllarda en popüler spor dalı haline geldi. 80’lerin ortalarına kadar futbola ilgi geniş olmasına rağmen, uluslararası karşılaşmalarda genelde hayalkırıklığı hakimdi. 80’lerdeki sosyal, ekonomik,ve siyasi değişikliklerle birlikte batıya açılım tartışmaları ve ulusal kimlik sorunu ön plana çıkmaya başladı. Futbol da, bu dönemde ortaya çıkan doğu-batı, ulusal-uluslararası tartışmalarının yansıdığı bir alan oldu.
Türkiye, milli takım tarihinde ilk defa 1996’da İngiltere’de oynanan Avrupa şampiyonası’nda finale kaldı. Bu başarı, Türk halkını çok sevindirdi fakat Avrupa’yla olan dengesiz ilişkisini değiştirmesinde etkili olamadı. Avrupa’ya karşın ezilme ve hatta rezil olma korkusu heryerde kendini hissettirdi.
1991’de Fenerbahçe- Atletico Madrid arasında oynanan alman kaleci Schumacher’in jubile maçında elektrikler kesilince atılan manşetler bunun en önemli göstergesiydi: ‘Almanya ve İspanya’ya rezil olduk!’ ve ‘Avrupa bize gülüyor!’
Aslında, bugün Türk milli takımının katıldığı uluslararası futbol karşılaşmalarında da kendini Avrupa’ya kanıtlama, Türklerin ne olduğunu gösterme duygusu hakim.
En sevilen tezahürat da meydan okuma hatta kendini kanıtlama sözcükleri içeriyor..
“Avrupa Avrupa duy sesimizi - bu gelen Türklerin ayak sesleri” - “Türkleri kimse yenemez” - ve “Avrupa koru kendini”. Kaynak:NTV-KÜLTÜR............İlerleyen sayfalarda Sivas'ta futbol kültürünün olup olmadığı;KOMBİNE SATIŞIMIZ BUNDAN DOLAYI MI DÜŞÜK DÜZEYDE KALDI ;yoksa Futbol Kültürümüz varda bazı konularda;Sivas ve Sivassporla ilgili konularda çok mu yetersizis çok mu yetersiz; kalıyoruz konu ile ilgili görüşlerinizi bekliyorum...









.
eyuphulagu isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Yukarıdaki Mesaj için 6 Kullanıcı eyuphulagu'a Teşekkür Ediyor...