İşte Ecdad, İşte biz...
İstanbul beyefendisi bir delikanlı elinde bazı evraklarla lütfedip ziyaretime geldi. Kendisini Nedim Karamürsel olarak takdim ettikten sonra, Tophaneli İsmail Hakkı Bey’in torunu olduğunu söyledi.
Hüviyet cüzdanlarına, elindeki evraklara bakınca, verdiği bilgileri dinleyince, tarihimize intikal etmiş bazı bilgilerin düzeltilmesine ihtiyaç hasıl oldu. Aziz şehidimizin küçük yaşta yetim kalan kızının adını İclal olarak biliyorduk; fakat nüfus kağıdında Mürşide olduğunu öğrendik.
Mürşide Hanım’ın annesi, bir başka söyleyişle Tophaneli İsmail Hakkı Bey’in eşi Nefise Hanımefendi’dir. Milletimizin, hatta insanlığın kaderini etkileyen o ünlü görevi yaptıktan sonra Çanakkale şehrinin önlerine dönmek için Rumeli sahillerini takip ederek seyir halindeyken ruhunu teslim eden İsmail Hakkı Bey’in cenaze merasimini Nefise Hanımefendi’nin defalarca anlattığı torunu Nedim Karamürsel Bey’den dinleyelim: “Dedem Nusret mayın gemisinden daha önce Hamidabad Torpidosu’nda görev yapmış. Şehit olursa, Hamidabad Torpidosu’nun şehit mürettebatının yattığı Kasımpaşa’nın Kulaksız mevkiinde bulunan (zindan arkasındaki) askerî mezarlığa defnedilmesini istemiş. Şehadet şerbeti nasip olunca, vasiyetine uyularak mübarek naaşı askerî bir gemiyle İstanbul’a getirilir. Sarayburnu’nda devlet ricali ve yoğun bir kalabalık hazır beklemektedir. Gülhane-i Hümayun kapısından Sultan Reşat gelir; tabutunun başında o da bir konuşma yapar. Fatih Camii’nde geniş bir kalabalık tarafından cenaze namazı kılındıktan sonra Mahmudiye (Unkapanı) Köprüsü’nden geçilerek, vasiyeti gereğince deniz şehitlerinin yattığı mezarlığa defnedilir. Milletimizin bu yiğit evladının mezarını Sultan Reşat yaptırır.”
Neylersin ki çok şeyimizi yitirdik; elbette İsmail Hakkı Bey’in mezarı da bundan payını düşeni alacaktır. Mezarında para edecek ne varsa, çalınıp satıldı. Şu anda mezarı kaybolmaya yüz tutmuştur. Bunun üzerine hayırlı torun değişik makamlara başvurur. Sonuç olarak en yüksek makamdan aldığı cevap şudur: “... Kanunun üçüncü maddesinde belirtilen ‘Belediyeler ile köy muhtarları, mezarlıkların etrafını duvarla çevirmek, ağaçlandırıp çiçeklendirmek ve gerekli her türlü bakım ve onarımı yaparak korumak zorundadırlar.’ hükmü gereğince onarım yapılması için Beyoğlu Belediyesi’ne müracaatınızı rica ederim.” Allah’a şükür kanunlarımız her şeyi hemen hemen dört dörtlük düzenlemektedirler; ama işlerimiz öyle mi? Zaten ilgililerce tamiri yapılmadığı için Nedim Karamürsel daha yüksek makamlara başvurmak mecburiyetinde kalmıştır. Onların da Sayın Karamürsel’e sadece kanunu hatırlatmaları belki usul bakımından doğrudur, ama kesinlikle yeterli değildir.
Kaybolmak üzere olan mezar, dünya durdukça mutlaka korunmalıdır. Sahibinin nasıl bir görev ifa ettiğini Cevat Paşa şöyle nitelendirmektedir: “Tophaneli Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey, emir komutasındaki dümenle yalnız Nusret mayın gemisine değil, bir milletin kaderine yön vermiştir. Çanakkale Savaşı’yla ilgilenip de Tophaneli İsmail Hakkı adından söz etmeyen ne bir devlet adamı ne de tarihçi vardır. Mesela ünlü Churchill’in uzun değerlendirmesinin bir bölümü şöyledir: “... Dünya denizlerinde görev yapmakta olan beş bini aşkın savaş gemilerinden hiçbiri Nusret ve onun döktüğü mayınlar kadar, harbin gidişine etkili olacak bir başarı göstermemiştir. Tophaneli Hakkı’nın yaptığını dört yüz yıldan beri kimse yapmamıştır.”
Onun nasıl bir görev insanı olduğunu da Binbaşı Hafız Nazmi Bey şöyle anlatıyor: “Görevden iki gün önce kalp krizi geçirdi. Tüm ikazlara karşı bu kutlu göreve katılmak istedi... İkinci bir krizle Çanakkale’ye dönemeden dümeninin başında vefat etti.”
Bu, okullarda okutulması, gelecek nesilleri motive etmek için öğretilmesi gereken bir görev şuurudur. Böyle bir evladına muhteşem bir mezar yapamayan bir millet geleceğine nasıl güvenle bakabilir!
Mehmet Niyazi
Zaman
__________________
Q,X,W'e hayır, sadece Türkçe.
"Bir saniyesine bile hakim olamadığınız, hükmedemediğiniz bir hayat için, bir dünya için, bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur."
Muhsin YAZICIOĞLU
|