"Bu sene kadromuzda iyi işler yapabilecek üç oyuncumuz daha olsaydı şampiyon biz olurduk." diyor Sivasspor Teknik Direktörü Roberto Carlos. Peki, Dünya Kupası’nda kimi favori görüyor? F.Bahçe’den takım arkadaşı Alex ile ilgili neler söylüyor? Hepsi bu röportajda.
İnter, Real Madrid gibi takımlarda sayısız başarılar yakalamış bir oyuncuydu Roberto Carlos. Üç Dünya Kupası’nda oynayan bir isimdi. Onun F.Bahçe’ye imza attığı günü hatırlayanınız vardır. Başkan Aziz Yıldırım’ın, imza anındaki keyfine diyecek yoktu. Nasıl olmasın ki? Dünyanın sayılı yıldızlarından biri Sarı-Lacivertli formayı giyecekti. İnanılası bir şey değildi. Hani parayla da olmaz ya bazı şeyler. Ama demek ki oluyordu. F.Bahçe’de bir buçuk yıl oynadı. Sonra ülkesinin takımlarından Corinthians’a döndü. Mayıs 2010’da onu Brezilya’da izleme imkânı bulduk. Taraftarlar, top her ayağına geldiğinde çıldırıyorlardı. Seviliyordu. Ardından Rusya’nın Anzhi takımına gitti. Dünya futbolunun gelmiş geçmiş en iyi sol beklerinden biri futbolu bıraktıktan sonra ise teknik direktörlükte karar kıldı. Peki, hangi takımı çalıştıracaktı? Çok geçmeden Sivasspor’un onunla ilgilendiğini duyduk. Yine inanılması güç bir olaydı. "Koskoca Roberto Carlos’un Sivas’ta ne işi var!" diyenlerimiz hiç de az değildi. Ama bu da oldu. F.Bahçe’ye imza atmasından sonra Sivasspor’u çalıştırması da büyük olaydı. Belki de ileride Real Madrid’in başına geçecek bir teknik direktör staj yapıyordu bu topraklarda.
-Futboldan kazandığınız ilk parayla ne yaptınız?
Babama bir ev aldım.
-Üç Dünya Kupası’nda oynadınız. Bu büyük bir başarı. Oynadığınız bu üç kupaya ait üç önemli olayı bizimle paylaşabilir misiniz?
Üç önemli konu. Bir tanesi Dünya Kupası’nı kazanmamız. İkincisi dünyanın en büyük oyuncularına karşı oynamamız. Üçüncüsü de Brezilya taraftarının tribünlerde göstermiş olduğu büyük atmosferi sahada hissetmek.
-2002 Dünya Kupası’nda Türkiye ile iki maç yaptınız? İlk maçta hakemin Brezilya’yı biraz kolladığını düşünüyor musunuz? Biz böyle düşünüyoruz çünkü.
Alakası yok. UEFA, FIFA hakemleri hiçbir zaman hiçbir takıma taraflı yaklaşımda bulunmaz.
-2002’de Türkiye ile yarı finalde de karşılaştınız? İlk maça nasıl hazırlanmıştınız, ikinci maçta Türkiye hakkındaki düşüncelerinizde neler değişti?
İlk maçta Türkiye’yi fazla tanımıyorduk. Oyuncularını ismen biliyorduk ama tam olarak sistemini, oyun anlayışını bilmiyorduk. İkinci maçta ise Türkiye bence çok çok daha güçlüydü. O maçta biz Türkiye’ye karşı gerçekten çok çok zorlandık.
-Biraz da ülkenizdeki büyük organizasyonu konuşalım. 2014 Dünya Kupası’nı size göre hangi takım kazanır? Favorileriniz…
Bence bugüne kadar yapılan protestolara rağmen, gelmiş-geçmiş en güzel Dünya Kupası olacak. Oyuncular için de, millî takımlar, gelen taraftarlar için de güvenli, çok güzel bir organizasyon olacak. Favorilerimi söylemem gerekirse: Brezilya, Almanya, sürpriz olarak da Rusya...
-Hangi oyuncudan patlama bekliyorsunuz?
Neymar. Evinde oynuyor. Daha rahat olacak.
-Kariyerinizde Real Madrid’in yeri ayrı. Real Madrid sizin oynadığınız dönemde efsane oyuncuları kadrosuna kattı. Beckham, Zidane, Figo, Raul gibi oyuncuların olduğu kadroya Galacticos dendi. Siz böyle bir kadroyu çalıştırmak ister miydiniz?
Öyle bir takımla çalışmak gerçekten çok kolay olurdu. Belki bir gün. Neden olmasın?
-Raul, Figo, Zidane, Beckham dersem...
Onlarla ilgili özet olarak sansasyonel oyuncular diyebilirim. Bu kelime birçok anlamı barındırır içinde. Futbol anlamında da, arzu, istek anlamında da, kazanma istekleri anlamında da, karakterleri anlamında da gerçekten hepsi sansasyonel oyunculardı.
-O kadrodan kimleri özlüyorsunuz?
Zidane’ı. En çok Zidane’ı...
-Çok maç oynadınız. İnter, R.Madrid, F.Bahçe ve millî takım formasıyla. Unutamadığınız maç desem...
İnter ile Milan, Real ile Barcelona arasındaki derbiler, F.Bahçe-G.Saray maçları, Arjantin-Brezilya maçları. Şampiyonlar Ligi finalleri. Tek maç söyleyemiyorum. Ama Şampiyonlar Ligi finalleri, Dünya Kupası’nda Almanya’ya karşı oynadığımız final maçlarını unutamam.
-Real Madrid gibi bir kulüp, La Liga gibi bir ligden sonra Avrupa’da izlenmeyen bir lige geldiniz. F.Bahçe’yi neden tercih ettiniz?
Real Madrid ile kontratımın bitmesine 6 ay vardı. Güzel bir teklifle geldi F.Bahçe. O dönemde o teklifi kabul ettim. Zaten F.Bahçe, Türkiye’nin en büyük takımlarından bir tanesiydi.
-Sizi kim ikna etti?
Murat Özaydınlı.
-F.Bahçe’de takımın lider oyuncusu olamadığınızı görüyoruz. Bunda Alex’in takımın kaptanı olmasının bir etkisi var mıydı?
F.Bahçe’de lider oyuncu olmak gibi bir çabam olmadı. Çünkü Alex kaptandı. O yüzden benim öyle bir girişimim yoktu. Tabii ben oraya bir geçmişle, bir deneyimle, bir isimle gitmiştim. Ama Alex zaten F.Bahçe’de bir idol hâline gelmişti. Ben F.Bahçe’ye gittiğimde o takımın ve taraftarın idolüydü. Bense yeniydim. Hiçbir zaman orada, gider gitmez Alex gibi bir konumda olmayı bekleyemezdim.
-Kısa bir Rusya deneyiminiz oldu. Neler yaşadınız?
Neredeyse amatör diyebileceğimiz bir takımı alıp gerçekten çok profesyonel, çok iyi bir hâle getirdik. Ligde üçüncü sıraya yerleştirdik. Avrupa kupalarına katıldık. Açıkçası bir senede orada yaşananlar çok büyük olaydı.
-Roberto Carlos bir marka. Siz Türk Ligi’ni ve Sivasspor’u tercih ettiniz. Bunun sebebi neydi?
Türk futbolunu zaten tanıyordum. Türkiye’yi de biliyordum. O yüzden tekrar Türkiye’ye dönmek istedim. Onun haricinde Sivasspor o dönem araştırdığım ve şu anda da gördüğüm ve yaşadığım kadarıyla Türkiye’nin önde gelen takımlarından biriydi. Her zaman Türkiye’de ilk 7’de yer alıyorlardı. Ve takım yapılanması da benim için önemliydi. Bu konuda da çok başarılıydılar. Bu yüzden bu kulüple, geçmişten gelen bilgimi bir araya getirmenin iyi olacağını düşündüm.
-Türkiye’de 4-5 maç başarısız olan nice teknik direktör kapı önüne kondu. Bu gibi durumlar sizi korkutmadı mı? İlk deneyim için bu şehri ve bu takımı seçmek bir risk değil miydi?
Sivasspor’daki futbol kültürü diğer kulüplerden farklı. Burada hocanın gönderilmesinde başarısızlık değil, hocanın takımla iletişimsizliği, oyuncularla yaşayacağı problemler daha etkili olur. Yönetimin bu tavrını bilerek buraya geldim.
-İlk deneyiminizde kendinizi başarılı buluyor musunuz?
Geldiğimde ilk 5’te yer alacağız dedim. Bunu da başardık. Ben şu anda öğrenme aşamasındayım. En önemli bildiğim şey teknik direktör kendisinin ön planda olmasını değil, her zaman futbolcuların ön planda olmasını sağlamalıdır. Burada da biz bunu yapıyoruz.
-Hayalleriniz...
Eğer teknik direktörlük hayatımda, geleceğimdeki sezonlar bu sezonki gibi olursa, iyi bir atmosfer kurabilirsek, iyi maçlar çıkartabilirsek, oyuncularımızı millî takımlara davet ettirebilirsek, bence başarı çok kısa zamanda gelecektir. Her şeyin bir zamanı var. Hepsi yavaş yavaş gerçekleşecek diye düşünüyorum.
-Sivas şehri şampiyonluğu gerçekleştirebilecek potansiyele sahip mi?
Sivasspor’un böyle bir yapılanması var. Bu sene kadromuzda üç oyuncu daha olsaydı, iyi işler yapabilecek üç oyuncumuz daha olsaydı, bence bu sene şampiyon biz olurduk. Ligde de kupada da aynı takımı, aynı on biri kullanmak zorunda kaldık. Çok fazla yolculuk yaptık. Belirli bir dönem geliyor ki oyuncular bunu kaldıramıyor.
-G.Saray maçında üç kırmızı kart, sakatlıklar...
Bazı şeyler tabii bize karşı yürüdü.
-Seneye burada mısınız?
Göreceğiz. Ayın bitmesini bekleyelim.
-Bu sezonu değerlendirdiğinizde, size göre en başarılı takım, teknik direktör ve futbolcular kimdir?
Bana göre en başarılı takım F.Bahçe. Ama en güzel futbol oynayan takım derseniz ben Sivasspor derim. En başarılı teknik direktör Slaven Bilic. En başarılı oyuncuda iki isim arasında gidip geliyorum. Birisi Cicinho, diğeri de Aatif Chahechouhe. Aatif zaten şu an ligin gol kralı (İki oyuncu da Sivasspor’da forma giyiyor).
-Türk futbolunun üç İstanbul takımı etrafında şekillenmesini nasıl yorumluyorsunuz?
Bence federasyon yabancı konusunda rahatlık gösterirse, diğer kulüpler de üç büyüklere daha fazla yaklaşabilecek fırsatlar yakalayabilir.
-Sivas’ta kimlerle beraber yaşıyorsunuz?
Kondisyonerimiz Walmir Cruz ile kalıyorum. Ailem İstanbul’da yaşıyor.
-Ailenizi soracağım. Futbol dışındaki zamanlarınız nasıl geçiyor?
Fazla bir şey yapmıyorum. Kulüpteyim. Ya da evimde oluyorum. Televizyon izliyorum.
-Sıkılıyor musunuz?
Her zaman yapacak bir şeyler bulabiliyorum.
-Dışarıdan bir arkadaşınız gelse, Sivas’ı gezdirmenizi istese, onu nerelere götürürdünüz?
Büyük Otel’e gideriz. Şu köşe tarafta bir restoran var, oraya gideriz. İleride şehir dışında yeşillikler içinde güzel bir restoran var oraya gidebiliriz (Carlos, burada yapacak başka bir şey yok der gibi omuz silkiyor bize).
-Sivas’ın tarihî camileri var. Çifte Minare vesaire…
Brezilyalılar her zaman inanca saygı gösterirler ama daha çok evde oturmayı tercih ederler.
-İnançlı biri misiniz?
Evet inançlıyım.
-İslam dini hakkında bilgi sahibi misiniz?
Az.
-Ailenizden bahseder misiniz? Kaç çocuğunuz var?
İki kere evlendim. Ama birçok çocuğum oldu.
-Kaç şu an? Bir ara 7’ydi.
Daha fazla. Çok çocuğum var (Carlos net bir sayı söylemek istemiyor).
-Fakir insanlar için zaman zaman bağış yaptığınızı görüyoruz. Bunu yaparken neler hissediyorsunuz?
Benim için normal bir durum bu. Çünkü benim küçükken yaşadığım hayatta da böyle şeyleri gördüm. Normal bir şey. Ama çok güzel bir duygu. En güzeli de Yaradan’ın bize vermiş olduğu bazı imkânları ihtiyacı olanlara aktarabilmek.
-İnsanlık için bir şey yapmak isteseydiniz...
Suçları bitirmeye çalışırdım. Ve savaşları.
-Futbol oyun kurallarından birinde değişiklik yapmak isteseydiniz hangisini değiştirirdiniz?
Değiştirmek isteyeceğim kural yok. Sadece futbola çok fazla teknoloji girsin istemem. Mesela hakem anlamında 4 hakem oluyordu, şimdi 5-6. Bence fazla hakem diğerine zarar verir.
-Hiç pişmanlığınız var mı?
Hayır.
-Kariyerinizdeki en büyük mutluluk veren olay.
Hepsi.
-Üzüldüğünüz bir olay var mı?
1998’deki Dünya Kupası’nı Fransa’ya kaybetmek.
-Bize başınızdan geçen komik bir olay anlatabilir misiniz?
Brezilya Millî Takımı’nda Mario Zagallo ile çalıştığımız dönemde, Zagallo’nun takımdaki oyuncuların isimlerini karıştırıp yanlış isimlerle bizlere hitap etmesi bizi çok güldürürdü.
BEHRAM KILIÇ