Cevap: Ne koydun ki elime,ne süreyim yüzüne!
Önce şuna şükretmek lazım. Bizim yerimizde olmak isteyen, tek 1 yılda olsa Süper Lig'de oynasak diyen, kaç tane şehir takımı var. Bizde 38 yıl bekledik bu mutluluk için. Şimdi bunun kıymetini bilmek varken, elimizde ki değeri kaybetmeyelim. Ama Türk Futbolunda ki çöküntü, malum bazı sebeblerden dolayı futboldan soğuma, haksız rekabete paralel bizde de yaşanan futboldan uzaklaşma, bilinçsiz olan taraftarımızı daha derinden etkiledi.
Ben burada Abdullah Yiğit kardeşimin söylediklerine kısmen destek veriyorum, kısmende bazı arkadaşlarımızın söylediklerine katılıyorum. Taraftarsız tribünler, etsiz köfteye benziyor. Tadı tuzu olmuyor yani.
Taraftarı stada çekmenin kolay yolu bilet ücretlerini minimumda tutmak birinci çare gibi gözükse de asıl ardında ki sorunlara eğilmek lazım. Abdullah beyi gerçekten Sivasspor'luluğu yönüyle her zaman takdir ediyorum. Ama o kardeşimizde kabul etsin ki eksik yönleri de var. Sakın alınmasın, kırılmasın bana. Kötü şeyler yazmayacağım. Sadece eksiklerini bilsin.
Taraftarı bilgilendirecek, ön ayak olacak, kulübe daha yakın olacak, takımı sürekli tesislerin dışında anlatacak yetkiye, etkiye ve kişiliğe sahip olduğu halde, halen amatörce davranıyor. Halbuki ben her zaman söylüyorum ve destekliyorum Abdullah Yiğit kulübe Basın Sözcüsü olabilecek bir kişi olmasına rağmen büyük oynamıyor.
Takımın her zaman yanında olsa taraftarın daha çok ilgisini o yöne çekecektir. Antrenmanlardan enstantaneler, röportajlar, neşeli anlar, boş zamanlarında futbolcularla görüşmeleri, fotografları vs vs vs. İnanın bunlar taraftarın ilgisini çeker, takımla sıcak bir iletişim kurulmasına sebep olur.
Takımın gidişatı zaten kötü. Tribünleri heyecanlandıran ne bir futbol var, ne de bir skor var. Rıza hoca zaten takıma birşey katmıyor. Taraftar futboldan soğumuştu, birde takımda birşey olmayınca, "Allah'ın soğuğunda, stada giriş-çıkışta o eziyeti yaşamaktansa hiç gitmem" diyor.
Güvenliğin davranışı ayrı bir sancı, içeri bayrak, pankart, konfeti alamıyorsun o ayrı bir sıkıntı. Gençlerimiz, çocuklarımız maçın heyecanıyla ne pankartlar, ne bayraklar, ne şovlar hazırlıyor. Kapıda alınmayınca bütün şevk-i kaçıyor. Bir sonra ki maçta da aynısı olunca. Bir sonrakine deniyor. Yine olmayınca bu sefer tamamen soğuyor.
Sayın Abdullah Yiğit işin bu yönlerinden de bakarsa,bu konularda yönetimle görüşürse, bilinçsiz olan taraftarımız yavaş yavaş tribünleri dolduracaktır. Gerçek taraftar zaten her maç gidenlerdir. Önemli olan seyirci diye addediğimiz taraftarı çekmektir. O da, stadın konforu ve gençlerin heyecanını yansıtmalarına bir nebze müsaade etmekten geçiyor.
Ne yalan söyleyeyim ben 50 yaşıma yaklaşıyorum, ben bile gittiğim maçlarda bayrağımı sopasıyla sallayamazsam maça gittim, taraftar gibi davrandım diyemiyorum. Gençler ne yapsın?
.
|